Psikoloji

AİDİYETİN TATMİNİ: KİTLELER

“Yalnızca bir şeyi öğren, henüz yoğrulabilir olan aklına şunu iyice kazı: insanoğlunda büyük bir yalnızlık korkusu vardır. Yalnızlıklar içinde en korkuncu, töresel yalnızlıktır. İlk keşişler Tanrı’yla yaşadılar, dünyaların en kalabalığında, ruhlar dünyasında ömür sürdüler. İster keşiş olsun, ister mahpus, ister bir günahkar ya da alçak, insanoğlunun ilk düşüncesi, yazgısını paylaşan bir arkadaşının olmasıdır. Bu güçlü istek olmasaydı şeytan kendine arkadaş bulabilir miydi?”

Kaşifin avcısı – balzac

İnsan ana rahminden ayrıldı mı bir daha geri dönemez, insan cennetten bir kez kovuldu mu geri gidemez. Bireyselleşme süreci göbek bağımız koparıldığı an başlar, özgürleşme ise cennetten kovulma ile. Bireyselleşen bireyin gelişimini kimi kuramcı ebeveyn durumlarına göre değerlendirir, kimi gelişim dönemlerindeki kazanımlarla, kimi ise libidoyla. “Yaşamlarımız” der Adler, “başkalarının yaşamlarına değer kattığımız ölçüde değerlidir”. Sosyal çevreyi gelişim basamaklarında ana faktör olarak Adler gibi görenler de yok değildir. Bireyselleşmenin sosyal ilgi ile taçlanıp toplumsal dayanışma ile ilerlemesiyle birey sağlıklı bir insan olabilecektir. Bireyselleşmenin doğuşu ona özgürlük getirir. Fakat birey sürüden ayrılamaz. Sürü liderinden kopamaz. Özgürleşme isteği yerini kitleye ait olmaya bırakacaktır.

Francisco Goya “The Burial of the Sardine” 

Aidiyet duygusu önce ebeveyne yönelik olarak başlasa da bu durum ergenlikte yerini romantik ilişkilere bırakır. Fakat yaşamın ilerleyen safhalarında bireyi tatmin edecek ikili ilişkiler yerine toplumsal duygulara bırakacak ve bireysellikten toplumsallığa geçiş aşaması başlayacaktır. Birey, dünyada yolunda gitmeyen olayların var olduğunu anlayacak ve kendini sosyokültürel bağlamın içinde bulacaktır. Bir dini inanç sistemine ait olabilir, bir ideolojiye kendini feda edebilir, varoluş amacı öğretmek olabilir. Yaşam tarzları ne olursa olsun insanların var olma amacı bir kitleye yöneliktir. Hitap ettiğimiz kitleyi bazen biz seçeriz. Bazen ise o bizi seçer. Bireyin ruhuna hükmeden özgürlük ihtiyacı değil ait olma ihtiyacıdır.

“Fiziksel açlık nasıl bedeni ölüme götürürse, kendini tümden yapayalnız ve soyutlanmış hissetmek de aynı şekilde insanın zihnini parçalamaya götürür” der Fromm. Bireyin inandığı düşünce sistemi, dini inanç, ideoloji dışarıdan ne kadar saçma gözükürse gözüksün bir aidiyet duygusu katacağı için dört elle sarılır ona. Hatta bu sarılış çoğu zaman kendi aleyhine kararlar almasına bile sebebiyet verebilir. Kitlenin olumlu sosyal bir dürtüsü ile birey çoğu zaman bencillik yapamayacak ve kitle lehine kararlar verecektir. Bireyin kendini ikinci plana atışı yalnızca bir kitleye ait olduğunda göstereceği bir harekettir.

Fikirleriyle Atatürk’ü etkileyen düşünür Gustave Le Bon Kitlelerin Psikoloji kitabında şuna değinir: Kitle içinde imkansızlık kavramı yoktur. Birey tek başına yapamayacağını bildiği şeyleri kitlenin ruhuyla yapabilir. Tek başınayken bir sarayı ateşe vermek zordur fakat arkanızda bir kitle varken aklınızdan geçenleri ortaya koymak daha kolay olacaktır. Üstelik kitlelerin karar alma süresi bireysel karar alma süremizden kimi zaman daha hızlıdır. Anlık uyarıcılar ile karar alan kitle için düşünülen şey o an harekete geçirilir. Bireysel olarak özel hayatımızdaki kararları çoğunlukla uzun süre düşünür ve hayata geçiririz.

Bir kitleye ait olmanın olumsuz yönlerini vurgulayanlar ise yok değildir. Kitle demek herkesin belli bir düzeyde olduğu yerdir. Bireysel olarak edindiğimiz kültürel, sanatsal, entelektüel becerilerimiz kitle içinde yok olur. Kitle herkesi alt bir düzeyde eşitler. Birey başaracağı kimi görevleri, ortaya koyacağı kimi hedefleri bir kitlenin üyesi olduğu için kaçırabilir veya onlardan vazgeçebilir. Kitlelerin her zaman doğru kararlar alacağının, gittiği yolun düzgün olacağının garantisi yoktur. Üstelik kitlenin büyüsüyle birey gitmek isteyeceği yönü şaşırabilir.

Göbek bağının kesilmesiyle başlayan özgürlük, bir seçim ile son bulur; kitle seçimi. Hangi kitleye ait olacağımıza karar verdiğimiz veya buna karar vermek zorunda kaldığımız andan itibaren artık özgür değilizdir. Seçimler kitleleri güçlendirecek ve güçlenen kitleler itaatin kapılarını aralayacaktır. Askerlikte her gün sabah aynı saatte uyanmanın, hep aynı hareketleri yapmanın, sol ayağını kaldırarak yürümenin elbette savaş stratejisi yoktur. Fakat itaat stratejisi vardır. Yarın ölüm emrini geldiğinde korkusuzca savaşa gitmenin stratejisi vardır. Kitleler itaatler ile kendini yaşatır. Bireyler ise ait olduğu kitlenin normlarına itaat eder.

İçinde yaşadığımız dünya çağlar boyunca farklı kitlelere ve gruplara tanıklık etti. Otoriter rejimler yıkıcı kitleler üretti, hümanist rejimler barışı getirdi. Gandi, İsa, Sezar, Atatürk içinde bulunduğu kitleyi değiştirmiş olan liderlerdir. Onların yaşadığı çağlarda dünya elbette başka bir dünyaydı ve onların yapabildiği kendi kitlesini etkilemekti. Bizler ise hangi kitleye ait olursak olalım onu şekillendirecek olanın yine bizler olduğunu unutmamalıyız.

KAYNAKÇA

  • BELGESEL – The Century of the Self (Ben Devri)
  • KİTAP – GUSTAVE LE BON KİTLELERİN PSİKOLOJİSİ (2020)
  • KİTAP – ERICH FROMM ÖZGÜRLÜKTEN KAÇIŞ (2019)
  • KİTAP – GÜNDÜZ VASSAF CEHENNEME ÖVGÜ (2020)

One thought on “AİDİYETİN TATMİNİ: KİTLELER

  1. Fillandiyalı kanaat önderi Senelman ın illkellik tarifi şöyledir; ülkede yaşayan her bir bireyin fiziksel, manevi ve zihinsel yeteneklerinden faydalanmak, bunu istememek ve bunun için çalışmaktır. İllkellikten kurtulmak isteyen tplumlar bireyleri ne çocukluk, gençlik çağında potansiyelini kullanabileceği eğitimi vermelidir. Der. Bende diyorum ki; insanlık sömürü düzenini sürdürmek için illkellikten vazgeçmiyor. Yazında tespit ettiğin itaat kültürünü yaşatıyorlar. Bu konuda Ayştayn ” Ben evrenin sonsuz olup olmadığını bilemiyorum. Ancak insanların ahmaklığının sınırı olmadığından eminim.

Bir Cevap Yazın