“Before” Serisi
Seri filmlerini sever misiniz? İlk filmin sonunda soru işaretleri bırakarak ikinci filmin geldiği, ikinci filmde de soru işaretleri bıraka bıraka oluşturan o koca film serileri… Aklınıza Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi ya da Baba film serileri gelmiştir seri diyince. Ama ben sizlere daha farklı bir seriden bahsedeceğim. Before Serisi. Üç filmden oluşuyor bu seri: Before Sunrise(Gün Doğmadan), Before Sunset( Gün Batmadan) ve Before Midnight( Gece Yarısından Önce).

Serinin ilk filmi Gün Doğmadan 1995 yılında yayınlandı. Julie Delpy ve Ethan Hawke’ nin başrollerini oynadığı filmimiz trende başlıyor. Celine’ nin kavga eden bir çiftin yanında kaçarak Jesse’ nin yan tarafına oturmasıyla karakterlerimiz tanışıyor. İkisinde yirmilerinde iki genç. Jesse sevgilisinin peşinde Avrupa’ya gelmiş ama sevgilisi o gelene kadar çoktan unutmuş onu. Birkaç günlük oyalanmadan sonra evine, Amerika’ya dönecek. Celine ise evine Paris’e dönecek. Beraber bir yemek masasında başlıyor konuşmaları. Jesse ölmüş büyükannesinin hayaletini nasıl gördüğünü anlatıyor Celine’e. Celine keyif alıyor Jesse’nin hayalgücünü anlatışından. Ve Viyana durağına geliniyor. Jesse’nin inmesi gerek. Aptalca olduğunu bildiği halde Celine’e onunla Viyana’da bir gün geçirip geçirmeyeceğini soruyor. Ve Viyana sokaklarında bir aşk alevleniyor. Film konuşmalar üzerinde ilerliyor. Belirsizlik içinde yüzen Jesse ve akıllı Celine o kadar güzel çıkarımlar yapıyor ki, aşk filmi diye burun kıvıramıyorsunuz. Gencecik bu iki genç kendi fikirlerini anlatıyorlar ve serinin diğer filmlerini izlediğinizde aslında aslında değişmediğini sadece bedenlerin form değiştirdiğini görüyorsunuz. Celine, güçlü, kendi başına yetebilen ama bunun yanında seven ve sevilen bir kadın olmak istiyor. Kadınlara dayatılmış o fikirleri değiştirmek istiyor. Klasik aşk filmlerindeki aptal aşık kadın konumunda değil anlayacağınız. Celine bunları anlatırken Jesse’ nin bakışları o kadar hayranlıkla dolu ki. Ethan Hawke çok iyi yansıtmış hayranlığı. Sokaklar, barlar, bahçeler geçiliyor geçiliyor. Ve film sonunda o geçilen sokaklar, mekanlar tek tek gösteriliyor. Farkediyorsunuz ki mekanları anlamlı yapan sizin orada yaşadıklarınız. Siz olmadan oralar durmaya devam ediyor. Ve aşıklarımız altı ay sonra aynı tren istasyonunda buluşmak üzere ayrılıyorlar.
“Fakat seninle beraber olmak, kendimi farklı hissetmemi sağladı. Yani, bunun farklı yolları dans, alkol ya da uyuşturucu gibi şeylerdir.“

Serinin ikinci filmi Gün Batmadan, Fransa’da bir kitapçıda başlıyor. Jesse yazar olmuş. Aradan dokuz yıl geçmiş. O treni ve Viyana gününü yazmış Jesse, kitap turnesinin de son durağı Fransa olmuş. Akşamına evine dönecek. Ve yan tarafa döndüğünde karşısında Celine. Kitabın baş kahramanı, aşık olduğu kadın. Bir araya geliyorlar. Malum soru soruluyor, altı ay sonra tren istasyonuna gittin mi? Celine’ nin büyükannesi ölmüş tam da o gün, gidememiş. Ama Jesse gitmiş. Düşünsenize Jesse’ nin halini? O mutsuzluğu, hayal kırıklığını. Bunun üzerine kitap yazıp o anıları canlı tutmak, kaybolup gitmelerini engelledi belki de. Biz de bu yüzden yazmaz mıyız gerçi? Bu kez Paris turu başlıyor. O Viyana günü konuşuluyor, hayatın nereye getirdiği konuşuluyor. Jesse evlenmiş, dört yaşında bir oğlu var. Celine, Jesse üzerine okuduğu makalede bunu görmüştü zaten. Celine dünyanın geleceği için çalışıyor ve savaş fotoğrafçısı bir sevgilisi var. Mutlu taklidi yapmaya çalışıyorlar birbirlerine. Hani olur ya, karşı taraf iyi olduğunu söylediğinde kötü olduğunu söyleyemezsin, utanırsın. Birbirini delicesine isteyen ve koşullarından mutsuz olan bu iki insan da kandırıyorlar birbirlerini. Gene birbirinden güzel sohbetler sizi içine çekiyor. Özellikle genç ve aptalken yaşadığın o güzel şeylerin farkına varmayıp tekrar ve tekrar güzellikleri aramanın ne kadar anlamsız olduğu, güzel ve aptal şeylerin ömürde bir iki kez yaşanacağı gibi. Film Celine’ nin evinde Nina Simone ve Celine’ nin Jesse’ye yazdığı o şarkıyla bitiyor. Jesse uçağına yetişecek mi?
“Hepimiz, dünyayı kendi küçük anahtar deliklerimizden görmüyor muyuz?”

Ve serinin son filmi Gece Yarısından Önce. Aradan bir dokuz yıl daha geçmiş. Artık Jesse ve Celine kırklarına gelmiş, iki çocuğu olan bir çift. O gün Jesse uçağı kaçırmış, Celine’ nin evinden günlerce çıkmamış. Eşinden boşanmış, biricik aşkıyla hayatına devam etme kararı almış. Yunanistan’da tatildeler. Sanatçıların olduğu ve hayat üzerine konuştukları bir sofra sahnesi var. Harika bir sahne. Her yaştan insanın ağzından kulağa küpe olacak birkaç cümle alıyorsunuz. Film ilerledikçe görüyorsunuz ki Celine ve Jesse’nin uzun süre sonra geçirecekleri başbaşa bir gece olacak. Artık onlar hayatın telaşına dalmış, sıradanlaşmış bir çift. Celine olmaktan korktuğu ev kadınına dönüşmeye başlarken istediği o kadın olmaya diretiyor. Jesse oğluna destek olamadığı ve ailesine yetemediği için sürekli sıkıntılı. Bir otel odasında bir çiftin günlük hayatta karşınıza çıkabilecek bir tartışmasına şahit oluyorsunuz. Gerçekleri en sert şekilde ortaya çıkarıyorlar. Tüm çiftlerin beraber izleyip ders almaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hayat hepimize zor. Birbirini seven iki insan olarak birbirimize destek olmalı ve saygı duymalıyız. Tabii sevgi varsa anlamlı kılınıyor tüm bu çaba. Ki Celine ve Jesse arasındaki o aşk bir şekilde çözüyor o kavgayı.
“Gün doğumu ve gün batımı gibiyiz. Görünüyoruz, kayboluyoruz. Bazı insanlar için çok önemliyiz. Ama aslında sadece geçip gidiyoruz.”
Bu seri sizi bulutlar üzerine taşıyacak, hayal olan bir aşk filmi serisi değil. İlişkiler üzerine çok güzel tespitler bulunduran ve aşkı hissettiren bir seri. Her filmde o konuşmaların geçtiği mekanların boş halinin en sonda tekrar gösterilmesi de bize şunu tekrar tekrar hatırlıyor: “Mekanları anlamlı kılan sizsiniz, sizin yaşadıklarınız.”. Ve hatırlattığı bir nokta daha var ki: “Aşk çok şık karşılaşılan bir duygu değil.”.

Seneye bir dokuz yıl daha dolacak. Umarım karşımızda yeni bir filmle çıkarlar. Bu nefes kesici aşkın güncellenmiş versiyonun görebiliriz. Ve umarım ki bizler de bir gün, bir tren istasyonunda böyle bir macera yaşarız. İzlemenizi ve güzel vakit geçirmenizi tavsiye ederim.
