Büyük Resmin Bir Parçası: Kimliksizleşme
Bir pazar günü öğleden sonrası ailenizle sakin ve huzurlu zamanlar geçirdiğinizi hayal edin. Birden sokaktan yardım ve bağrışma sesleri duyuyorsunuz. Herkes balkonlarına çıkmış, olan biteni izliyor. Ortada bir kavga var fakat kimse karışmak istemiyor, kavgadaki insanları ayırmıyor. Çünkü ‘Ya bende arada kaynarsam? Durduk yere yaralanırsam?’ gibi düşünceler geçiyor insanların aklından. Aynı zamanda dakikalar geçmesine rağmen hala ne polis var ortada ne ambulans. Nasıl olabilir bu diye düşünürsünüz büyük ihtimal, bu kadar insan balkondan olaya ‘seyirci kalırken’ mutlaka biri polisi aramış olmalı! Yoksa aramadı mı? Ne de olsa yardım gelmediğini görüp sizin gibi endişelenen biri şimdi arar herhalde…

İşte bu düşünceler 13 Mart 1964 tarihinde bir kadının ölümüne, cinayete kurban gitmesine, acıyla ölmesine sebep oldu.
New York’ta yaşayan Kitty Genovese, 13 Mart 1964 Cuma günü sabah saat üç sularında çalıştığı işinden evine dönerken bir anda Winston Moseley tarafından bıçaklı saldırıya uğradı. Aralarında bir arbede çıktı, Kitty’nin yardım çığlıkları tüm sokağı sardı. Bir anda herkes ışıklarını açıp ne olduğuna bakmak için penceresine çıktı. İnsanların varlığı saldırganı bir anlığına Kitty’den uzaklaştırdı fakat sadece izlediklerini fark eden Moseley, Kitty’e tekrar saldırdı. Yaralı kadın ikinci saldırıdan da kaçmayı başardı ve apartmanının girişine doğru ilerledi. Bu sırada insanlar hala film misali olanları izliyordu. Bir kadının yardım çığlıkları, yaralı halde kaçmaya çalışması, Moseley’in canice saldırması kimseyi etkilemiyordu sanki. Fırsattan istifade saldırgan Kitty’e son olarak ve üçüncü kez saldırdı. Artık dayanamayan Kitty Genovese evinin önüne kadar gelmiş olsa da maalesef orada can verdi.


Bu olayın duyulması ve cinayetin araştırılmaya başlanmasıyla akıllara neden yardım edilmedi soruları geldi çünkü okuduğunuzda bir dakikada olup bitmiş gibi gelen olay aslında yaklaşık yarım saat kadar sürmüştü. Yarım saat kadar insanlar olan biteni izlemiş, polise bir telefon dahi etmemiş, kimse yardım eli uzatmamış, göz göre göre bir cinayete ortak olmuşlardı.
Daha sonra yapılan incelemelerde polis 38 kadar tanığın olaya şahit olduğunu bulmuş ve neden yardım etmediklerini sorduklarında genelde aldıkları cevaplar korkup karışmak istemedikleri, sevgili kavgası olduğunu düşündükleri olmuştu.

Genovese cinayetinin böylece kamuoyuna yayılmasından sonra sosyal psikolog olan Bibb Latane ve John M. Darley, bu ilginç olay hakkında konuştuktan sonra insanların neden böyle davrandığını daha iyi anlamak için birtakım deneyler yapmayı planladılar. Bunlardan birisi de dumanlı oda deneyiydi ve şöyle gerçekleşti:
1968 yılında Kolombiya Üniversitesinde erkek öğrencilere bir odada anket doldurmaları söylendi. Bazıları için odada tek başına doldurması istenirken bazıları ise iki ya da üç kişi olacak şekilde odaya gönderildiler. Onlar anketleri doldururken acil bir durum yaratmak için odaya duvardaki delikten duman verildi. Yalnız çalışanlar, odayı sık incelediğinden fark etmeleri çok kısa sürdü fakat grup halinde çalışanlar daha geç fark ettiler. Dahası yalnız olanlar hemen yerlerinden kalkıp dumanı incelemeye ve daha sonra bir yetkiliye haber vermeye giderken grup halinde olanlar yerlerinden kımıldamadılar. Latane ve Darley’in oluşturduğu sekiz gruptan sadece bir kişi dumanı ilk dört dakika verildikten sonra yetkiliye bildirmeye gitti. Hatta deneyin bir kısmında duman o kadar yoğunlaştı ki göz gözü görmez hale geldi fakat bu sefer de sekiz gruptan sadece üçünde bir kişi bu durumu haber vermeye yeltendi. Oysa duman, zehirli bir şey ya da bir yangın sebebi olabilirdi. Bu resmen bir acil durumdu ama insanlar tek başına olduğunda korkarken grup halinde olduklarında sorumluluğun yayılmasından dolayı tepki vermede oldukça gecikmişlerdi. Kendi canları söz konusu olsa bile…

İşte Latane ve Darley’in deneyleriyle de gözlemlenen bu durum seyirci/izleyici etkisi adını aldı. Tabi en başta bu durum Kitty Genovese ile ortaya çıktığı için Genovese sendromu olarak da geçmektedir.
İzleyici etkisi hem dumanlı oda deneyinden hem de bir kadın cinayetinden göreceğimiz üzere bir kişinin ortamda başkaları varken yardım etme olasılığının daha az olduğunu vurgular. Günlük hayatımızda da sık sık bu vurgulamayı görebiliriz aslında. Mesela evinizde otururken dışarıdan çığlıklar duyduğunuzda başta oyun oynayan çocuklar olduğunu düşünebilir, eğer artarsa pencereden bakmaya yeltenirsiniz. Ya da sokakta yığılmış bir adam gördüğünüzde -ki günlük hayatta hepimizin görme ihtimali var- evsiz olduğunu, belki de uyuşturucu aldığını düşündüğümüzden yanından geçip gideriz çünkü zaten herkes yanından geçip gidiyordur sadece. Fakat bu her zaman iyi bir fikir olmayabilir. Örneğin 1993 yılında dayak yüzünden beyin sarsıntısı geçiren Sidney Brookins, bir apartman kapısının yanında iki gün boyunca yattıktan sonra hayatını kaybetti. Onun da yanından aynı düşünceyle ‘insanlar’ geçip gittiler. Kimse ne olduğunu, neden iki gün boyunca orada yattığını sormadı. Büyük ihtimal evsiz, uyuşturucu almış biri olduğu düşünüldü aynı bizim de düşündüğümüz gibi…

Genovese cinayetinden, dumanlı oda deneyinden, Brookins’in ölümünden de anlaşılacağı üzere izleyici etkisi bizi kimliksizleştirmede rol oynar. Özellikle grubun kalabalığı ne kadar artarsa o kadar kimliksizleştiğimizi rahatça söyleyebilirim sizlere. En basit olarak Brookins’in aynı şekilde bir köy ya da kasaba yerinde öyle yattığını düşündüğünüzde zaten küçük bir yer olup herkes birbirini bildiğinden ötürü bir merak edip yardım eden mutlaka çıkacaktı ama şehirleşmiş yerlerde bu ne nüfus açısından mümkün ne de kıymetli zamanlarımız açısından.
Kendimizi bir birey olarak değil bir grubun parçası olarak gördüğümüz andan itibaren kimliksizleşmeye başlarız. Bir kadın cinayetini izleyenlerin bir parçası, dumanlı odada tepkisiz kalanların bir parçası, beyin sarsıntısı geçiren bir adamın yanından geçip gidenlerin bir parçası…
Ve Shakespeare bunca şeyi bilmeden şöyle özetlemiş yazımı:
“Baskı altında kalan benliğimiz,
Bedenimizle birlikte sarsınca ruhumuzu
Gerçek kimliğimizi yitiririz.”
Yararlanılan ve İnceleyebileceğiniz Kaynaklar:
*Sosyal Psikoloji- David A. Myers
