Deneme

Denizi Özleyenler İçin

Evlerimizdeyiz. Küçücük dünyalarımızın sığabildiği metrekareler içinde. Her gün birbirinin aynısı. Tabii buna şansımız varsa. Olmayanların durumu daha fena. Özlüyoruz sürekli. Hayatı, yaşamayı, sevdiklerimizi, özgürlüğü… Herkes birilerini özlüyor ama ben en çok denizi özledim. Kadıköy vapuruna binmeyi özledim. Önceleri açık denizi seyrederdim o vapurda. Sonu yok, sadece bir çizgi var ufukta. Hele bir de gün batıyorsa, tadından yenmez. Açık deniz düşündürür insanı. Ben neyim, kimim, bu hayattaki yerim ne gibi sorular sorarsın kendine. Arkada daha sakin müzikler çalar. Belki müzik bile çalmaz. Çünkü dalgaların sesi zaten bir müzik. Hiçbir sanatçının taklit edemeyeceği, doğanın ritimlerini Tanrı’dan öğrendiği bir müzik. Açık deniz bazen ağlatır. Ruhunla baş başa kalırsın çünkü. Hele yalnızsan salya sümük içinde bırakır seni. Ben salya sümük içinde kalmıştım. İlk zamanlar hep açık denize bakardım. Ruhumu ve kendimi bulmaya ihtiyacım vardı. Gün geçti, defalarca güneş battı doğdu. Ben büyüdüm. Saçlarımı kestim, uzadı. Dudaklarımı daha güzel boyamayı öğrendim. Ve artık açık denize bakmaz oldum. Açık deniz gerçek benliğimdi. Ama bu dünyada gerçek beni kabul edecek bir sistem yoktu.

Döndüm yüzümü İstanbul’a. İki yakanın tam ortasında o koca köprünün tam karşısından bakıyordum. Çok şey vardı. Kıyılarda insanlar. Kıyılarda evler, evlerinde içinde gene insanlar. Kıyılarda restorantlar, restorantlar içinde gene insanlar. Burası insan çöplüğüydü. Her türlüsünden yığınla vardı. Onlara uyum sağlamam gerekliydi. Çoğunluktaydılar. Onlara karşı çıkamazdım. Tek çare onlar gibi davranmaktı. Ya da onlar olmaktı, bilmiyorum. Onlara dönmeye başladım yüzümü. Onlar olmaya çalıştım. Sonra bir gün, hatta doğum günümdü. Onlar olmaya çalıştığım insanlardan birkaçı beni hatırlamamıştı. Benim varlığımı kabul ediyorlar sandığım o zaman diliminde beni yok saymışlardı. Gözlerimden yaşlar sürekli sürekli geliyordu. Baktım ki gene İstanbul’a dönmüşüm yüzümü o güm. Gene onlara dönmüşüm, halbuki ben açık denize ruhunu teslim etmiş bir kadındım. Onlar olmaya çalışma çabam o vapurda döndüğüm tarafı bile belirlemişti. O gün döndüm yüzümü tekrar açık denize. “Merhaba, ruhum…Seni ihmal ettim ama salt senle kabul etmezler beni.” dedim. Ama sonra farkettim ki İstanbul’a döndüğüm o anlarda bir şeyler yakalamışım. Mesela Flört “İstanbul’a şöyle bir daldım. Martıları bir bir saydım. Kız kulesine camdan bakıp aşka dair çok şey düşündüm.” diyordu. Ben İstanbul’a her daldığımda bu şarkıyı dinliyordum. İstanbul bana kalabalığın içinde yalnız kalmanın aşkını öğretmişti. İstanbul bana beni anlatmıştı. İstanbul bana her şeye aşık olunabileceğini göstermişti. Ama başta ona.

Şimdi ne mi yapıyorum? Vapurun tam orta noktasına oturuyor. Bi açık denize bi de İstanbul’a bakıyorum. Çünkü ne kendimsiz yapabiliyorum ne de onlarsız. Çünkü uçlarda yaşatmıyor burada. Tüm bunları nasıl farkettim, söyleyeyim mi? Denizi özlediğim bugün Orhan Veli’nin “Denizi Özliyenler İçin” şiirini okudum. Siz de okuyun, belki siz de denizi ne kadar özlediğinizin farkına varırsınız.

“Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
Bakar ağlarım.

Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından:
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi…
Hala tuzlu akar kanım
İstiridyenin kestiği yerden.

Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.


Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret.

Not: Flört’ün “Aşka Dair” şarkısında bahsedilen Orhan Veli şiirinin “Sevdaya Mı Tutuldum?” olduğunu düşünüyorum.

Bir Cevap Yazın