Dizi, Fikir, Film, Sinema

Eskiler gerçekten güzel mi?

+Ya bak dün gece televizyonu açtım, dedim bir şeyler izleyeyim.

-Güzel dizi hiç yok ki!

+Ben yine de bakmak istedim, hani belli olmaz belki iyi bir şeye denk gelirim diye. Yahu hiç güzel bir şey olmaz mı ya, saçma sapan dizi dolmuş her yer. Hayır anlamıyorum bunları kim izliyor?

-Harbiden öyle, ben de anlamıyorum. Film falan yok muydu peki?

+Filmler var da hepsi dandik. Kaç yıllık yabancı filmler… Ama yerel kanallara denk geldim, birinde Tokatçı vardı.

-Ooo harika film o be.

+Gerçekten ya, babamın çocukluğunda çekilmiş ama hala izliyoruz. Kemal Sunal zaten efsane.

-Şimdi öyle adamlar yok hiç, filmler de vasat. Bu sene film çıksa 3 ay sonra unutuyoruz.

+Vizyon yok kardeşim vizyon, bak yabancılara kaç yıllık kovboy filmleri var ama izliyoruz. Kalite çünkü kalite.

-TRT’de babam izlerdi, şimdi nerede o günler.

+Keşke çocukluğumuza dönsek, bir pazar uyansak böyle, tüplü televizyonda ailecek film izleyip kahvaltı yapsak…

Merhaba sevgili okurlar. Umarım ki böyle samimiyetsiz bir diyaloğa denk gelmemişsinizdir ama tahmin ediyorum ki benzerlerini görmüş ya da bizzat içinde bulunmuşsunuzdur. Bugün eskiye dair olan şeyler hakkında konuşacağız.

Pandemi ile birlikte hepimiz içerik arayışına girdik. Normalde izlemeyeceğimiz ya da sürekli izlemek isteyip vakit bulamadığımız şeyleri izlemek için fırsat bulduk. Birçok kişinin yeni içerikler ve türler denediğini ve daha önce gözden kaçırdığı şeyleri izlediğini gördüm ama başta ben olmak üzere çoğu insanda ise şunu gördüm: izlediğimiz bir şeyi yeniden ve yeniden izlemek. Bir film ya da dizi yeniden izlenebilir. Günümüzde pek olmasa da eski yapımların bana kalırsa daha çok yeniden izlenme kapasitesi var ancak pandemi bu durumu biraz daha melankolik hale getirdi, bizi duygusallaştırdı.

Yeni şeyleri izlememizin nedeni daha önce izlediklerimizle karşılaştırdığımızda aynı zevki alamama korkusudur bence. Bu elbette benim düşüncem ancak sosyal medyada biraz dolaşınca yalnız olmadığımı anlıyorum. Birçok kişi açıkça belirtmese de yeni yapımlar izlemek istemiyor. Elbette yapımların kalitesi, oyuncu kadrosu ve senaryosu bu konuda büyük bir etken. Ve tabi son yıllarda özellikle mahvolmuş konular/temalar da cabası.

Ben bu dönemde elbette yeni yapımlara önem verdim. Çizgi-dizi türü çok dikkatimi çeken bir tür olduğu için yeni şeyler izlemeye çalıştım. Filmlerde de ödüllü yapımlara özellikle baktım. Sevdiklerim oldu ancak çok kısa bir süre sonra yeni şeyler izlemeyi tamamen bıraktım ve eski, daha sıcak ve bana samimi gelen yapımlara geri döndüm.

Bir kısmını gayet net hatırlıyordum ancak bir kısmını hayal meyal hatırlıyordum sadece. Bunlardan en çok izlediğim ise kuşkusuz ‘Avrupa Yakası’ idi. Muhteşem kadrosu, kurgusu, senaryosu bir kenara, bu dizi bir diziden daha fazlasıydı benim için. O tatlı ve güzel, sıcacık, insanların henüz kötü niyetli olmadığı, dünyanın daha güzel olduğu bir dönemdeydi o dizi. Ve bu konu aklıma çok takıldı. İnsanlar gerçekten diziyi mi izliyorlardı yoksa o dönemki hayatlarını mı?

Ve soruma yanıt bulmak çok kolay oldu. Hemen izlediğim videolara gittim ve yorumlara baktım. Bazı yorumlar daha eleştireldi ancak bazıları ise daha duygusaldı. Aynen şunlar ile karşılaştım:

‘’Herkes Avrupa Yakası izlediğine göre ülkenin durumu iyi değil’’

‘’Tahsin babaaa adamsın’’

‘’Dolar iki liramı olacak, ulan Sertaç ülke ne hale geldi be’’

‘’Ne güzel zamanlardı be’’

‘’Keşke bir daha çekilse’’

Sadece Avrupa Yakası değil; Muhteşem Yüzyıl, Behzat Ç, Leyla ile Mecnun vb. birçok yapımda bu tarz yorumlar görmek mümkün. Ve farklı şeyler yazsalar da aslında hepsinin ortak bir noktası var: eskiye duyulan özlem.

Elbette bu yapımlar çok güzel ve günümüz yapımlarından en azından bana göre daha kaliteli ancak bizim bunları yeniden izleme sebebimiz yapımların kalitesi değil sadece, ilk izlediğimiz zamanki hayatımızı özlüyoruz. O dönemki yaşantımızı, yaşadıklarımızı özlüyoruz. Belki o yıllar sizin için çok zorlu geçmiş olabilir ancak anılarda iyiler hep ön sıradadır. İyi olanları hatırlarız, bu diziler de bize iyi anlarımızı hatırlatır ve hasretimiz artar. O günlere geri dönemeyeceğimizi hatırlayıp hüzünleniriz.

Ve bu durum sadece diziler ile sınırlı değil. Filmler de bu konuda büyük yer kaplıyor. Özellikle Kemal Sunal filmleri bir çoğumuz için neşenin ve mutluluğun sembolü haline geldi. Ben de çok sevdiğim ve kaç kere izlediğimi hatırlayamadığım Üçkağıtçı, Sakar Şakir ve Yedi Bela Hüsnü filmlerini yeniden izledim. Yorumlara da baktım ve gerçekten eskiye özlem duyduğumuzu anladım.

Zaten bu, kült yapımların en büyük özelliklerinden biri ancak içinde bulunduğumuz durum bu işi daha karmaşık ve duygusal hale getiriyor. Gerek o gün yaşanan hayatlar, gerek ülkenin durumu, gerekse karakterlerin saf ve kin gütmeyen yapısı bizi etkiliyor ve birçoğumuz o yıllarda doğmamış olsak bile özlem duyuyoruz. Ve bu durum bu şekilde sürüp gidiyor.

Ben bu uzun dönemde eskileri yad etmenin, yenilere ise kucak açmanın deneyimini bir kez daha yaşadım. Bu sadece film ya da dizi değil, fikir ve düşünce olarak da geçerli. Durup düşünmek, arkamıza bakmak ve mutluluk duymak bizi sevindiriyor ama önümüze de bakmalı ve yıllar sonra yeniden arkamıza baktığımızda bu günlere de özlem duyacağımızı hatırlamalıyız.

Her fikrin bir sahibi olduğu eski güzel günler sonsuza dek gitti.

Paulo Coelho

Bir Cevap Yazın