Gözlemlenen İnsanlık: Hawthorne Etkisi
İyi bir izlenim… Hepimizin hayatını fark etmesek de her alanda şekillendiren, kararlarımızı etkileyen, hayatımıza yön veren hayat felsefemiz.
Aldığımız kıyafetler, yaptığımız etkinlikler, izlediğimiz filmler, pahalı restoranlarda yediğimiz yemekler, bunları sürekli sosyal medya etkileşimiyle gösterme çabalarımız ve daha fazlası… Hepsi bir amaca yönelik: iyi bir izlenim bırakmak, insanların düşüncelerinde önemli bir yere sahip olmak, kendimizi ve sosyal kimliklerimizi güvende hissetmek.
Yıllardan beri önemli olan izlenim, tabi ki sosyal medyayla her gün hayatlarımızın daha derinlerine işledi ve sanki bunun için yaşar hale geldik. Arkadaşlarımızla bir mekâna gittiğimizde, tatilimizde, erkek/kız arkadaşımızla özel bir anımızda bir yandan da hep telefonumuzun kamerası çıkar hale geldi. Sanki o anı kaydetmezsek yok olacakmış gibi… Sanki sadece bize ait bir an olunca, başkaları görmeyince bir değeri kalmıyormuş gibi…

Eskiden anı kalsın diye çekilen fotoğraflar şimdi her saniye sıkıntıdan bile çekilir hale geldi. Dolayısıyla biz de sürekli iyi bir izlenim bırakma dürtüsüyle yaşar durumdayız. Aynı Elton Mayo ve arkadaşlarının 1930’larda yaptıkları deneyin işçileri gibiyiz. Peki kimdir bu bize 1930’larda bile benzeyen işçiler?
O yıllarda Elton Mayo ve arkadaşları fiziksel iş çevresinin çalışanın verimliliğini nasıl etkilediğini Hawthorne’daki Western Elektrik Şirketi’nin bir üretim tesisinde araştırıyorlardı. Mayo, çalışanların en uygun aydınlatmada en yüksek verimliliğe ulaşması için yaptığı deneyde beklemediği sonuçlara ulaştı. Sonuçlara göre aydınlatma en yüksek ayarındayken de en düşük ayarındayken de (ay ışığında çalışılıyormuş gibi görmesi zor bir ışıkta) normal aydınlatma ayarındayken de hep en yüksek işçi verimliliği gözlendi. Tabi bu sonuçlara ulaşan Mayo şaşırdı, böyle bir şey imkansızdı! Daha sonra Mayo diğer araştırmalarında çalışma aralıklarında -çalışma süresini uzatma vs. kısaltma- değişikliğine gitti ama yine sonuçlar aynıydı. Ne yaparsa yapsın işçilerin verimliliği hep yüksekti. Sonuçlardan şüphelenen Mayo başka bir etkenin araştırmalarını etkilediğine karar verdi ve daha yakından incelediğinde çalışanların fiziksel çevreden Mayo ve arkadaşları tarafından gözlendikleri için etkilenmediklerini anladı. Mayo tarafından ilk defa bulunan bu kavram ”Hawthorne etkisi” olarak adlandırıldı. Hawthorne etkisinde kalan işçiler araştırmaların çalışma prosedürünün geliştirilmesi için yapıldığını düşünüyor ve gözlendiklerini bildikleri için tüm şartlarda en iyi verimlilik göstermeye çabalıyorlardı. Yani onlar için önemli olan araştırmacılara iyi bir izlenim bırakmaktı. Normalde gözlendiklerini bilmeseler göstermeyecekleri yüksek verimliliği sırf araştırmacılar onları izliyor diye gösterdiler, bir bakıma rol yaptılar. Aynı bizim sosyal medyadaki hayatlarımızda yaptığımız gibi.



Aslında iş hayatında bulunan bu Hawthorne etkisi şu anda bütün dünyayı sarmış bir halde gibi. Hepimiz araştırmacılar tarafından izleniyormuşçasına mükemmel hayatlar yaşamaya, hep en iyisini istemeye, en güzelini giyinmeye, en harika mekanlarda oturmaya ve ayrıca bunları sosyal medyamıza da yansıtmaya çalışıyoruz.
Arkadaşlarınızla bir yere gittiğinizde iki saniyelik güldüğünüz bir fotoğraftan sonra herkesin paylaşımlar için, gelen mesajlara cevap vermek için tekrar telefona gömüldüğünü hiç fark etmediniz mi? Ya da en son ne zaman bir paylaşım yapmayı düşünmeden giyinip gittiniz bir yerlere? Uzun zamandır hiç fotoğraf çekilmeden anın tadını çıkardınız mı? Gökyüzünün güzelliğini ya da denizi belki kuşları fotoğraflayacakken durup onlara telefonun kamerasından değil de kendi gözlerinizle baktınız mı?
Ben söyleyeyim, büyük ihtimal yapamadınız çünkü hayatımızı bizi gözleyen ‘araştırmacılarla’ paylaşmak o kadar normal bir hale geldi ki bir anın tam tadındayken aklınızın bir köşesinde beliren cümle hep şu oluyor artık: ”Bunu mutlaka paylaşmalıyım.”

Hawthorne etkisinde rol yapan işçiler gibi biz de rol yapıyoruz artık. Hayatım mükemmel imajı veriyoruz herkese. Hep en mutlu anlarımızı, en çok etkileşim alacak olanları, en güzel halimizi sunuyoruz çevremize. Araştırmacılar ışığın etkisini en düşük düzeye getirse bile -hayatımızda olumsuz olaylar yaşamamız gibi- hiç dışarı yansıtmıyoruz, belki sadece en yakın çevremize yansıtıyoruz. Nereden baksanız biraz samimiyetsizliğe, biraz iki yüzlülüğe çıkıyor ne yazık ki hayatlarımız.
Hayatlarımız…
Mutluluklarımız, eğlencelerimiz, tatillerimiz, profillerimiz…
Gerçekten bu gösterdiklerimiz bizim hayatlarımız mı?
Yoksa sadece gözlemleniyoruz diye hepimiz birer hawthorne etkisi yaşayan işçiler miyiz?
Yararlanılan Kaynaklar:
* Sosyal Psikoloji- David A. Myers
*Endüstri ve Örgüt Psikolojisine Giriş- Ronald E. Riggio
Maalesef sosyal medyanın kölesi olmusuz ve bu çok kötü bir durum ıyi yanları da var ama insanlar kötü yanlarını seçiyorlar yani gidişat sıkıntılı yazınızda da bu konulara iyi parmak basmışsınız tebrikler.👏👏👏
Teşekkürler 🙂