Güzel ve Tanrı


İnsanoğlunun, formda hayat bulmuş en güzel eserlerinden biri Davut heykelidir. Onu bu kadar üne kavuşturan yaratıcısı Michelangelo’nun muhteşem bir taş ustası olması kadar insan anatomisindeki ustalığıdır. Diğer bir ünlü eser, ona her bakışta ve her defasında merak ve ürperti duygularını uyandırmasıyla bilinen “Çığlık” tablosu anatomisi bozuk figürler ve acımasız renkleriyle her seyircisini etkilemektedir. “Güzel” denilen şey aslında nedir ve sanatçılar bu işte nasıl böylesine ustadırlar?
Thomas Aquinas, on üçüncü yüzyılda sanat görüşü çerçevesinde, “güzel” kavramına belirli açıklamalar getirmiştir. Thomas Aquinas’ın sanat anlayışına göre tüm var olanlar en başta Tanrı’nın kendisinde tek tek vardı. Tanrı, bunları birleştirerek kusursuzluğu; güzeli yarattı. Öte yandan sanatçının üreteceği eser, doğada zaten var olan bir nesne ya da varlık ise, sanatçı bunu, (doğayı) öncelikle zihninde taklit eder. Daha sonra onu form olarak ortaya koyar; çünkü sanatçı doğada gördüğünü ancak taklit edebilir. O halde; sanatçı doğada zaten var olanları kullanarak eser üretecek olursa yaptığı şey ahşap, mermer veya bronz nesnenin formunu düzenlemek olacaktır denebilir. Söz konusu düzenleme, nesnenin kendinde bulunan ve buna izin veren potansiyeline göre olacaktır. Aynı Michelangelo’nun mermer bir bloğu, Davut heykeline dönüştürmesi gibi. Diğer yandan, sanatçı doğada önceden var olmayan bir nesnenin üretimi konusunda yalnızca insanda var olan “hayal etme” yoluyla bir nesneyi gerçekte varmışçasına zihninde birleştirecektir.

Aquinas’a göre sanatçı, ideasındaki formu taklit ederek ortaya koyduğu zaman güzellikten bahsedilebilir. Çünkü güzellik söz konusu formun temelini oluşturur. Aquinas, bir şeyin güzel olup olmadığına karar veren kıstasları da belirlemiştir. Düşünüre göre “güzellikten” bahsetmek için üç koşul vardır bunlar; tamlık durumunu belirten (integritas/perfectio), oran (proportio) ve açıklıktır (claritas). Aquinas’a göre bir şeyde “perfectio” yani tamlık durumu eksikse, o şey çirkindir. Bir şeyin tamlığından bahsederken Aquinas’ın kastı ise, güzelliğine sonradan ekleme yapılamayandır. Söz konusu kusursuzlukta, oran ve açıklık önemli rol oynamaktadır. Bu sayılanlar bir araya geldiklerinde kusursuzluğu doğurur. Bu türden bir kusursuzluğa Thomas Aquinas, “insan formunu/bedenini” ideal örnek olarak verir. Bu durum aklınıza hangi eseri getirdi?


Aquinas’ın düşüncelerini, Michelangelo’nun yukarıdaki eserinde de dikkatlice bakarsak görebilmekteyiz. “Adem’in Yaratılışı” adlı eseri izlerken havada süzülen Tanrı formunun zarifçe Adem’e yani “insana” hayat verişini; bu sırada arka planda eriyip giden renklerin uyumuyla, gözlerimizdeki hayranlığı bir kenara bırakacak olursak, sanatçının ‘insan beyninin’ içinde Tanrı figürüne yer vermiş olması vasıtasıyla izleyiciyi konu üzerinde düşünmeye ittiği bir gerçektir.
Aquinas oranı, çeşitli yönlerle ele alır. Oran, yalnızca varlığın akla uygun düzenlenmesi değildir, aynı zamanda “hoşa giden”dir. Aquinas bu doğrultuda, güzelliğin koşullarından biri olan oranı, estetik ve duyularla bağdaştırmış ve “güzel olan, akla yatkın olandır “şeklinde özetlenecek bir görüşü dile getirmiştir. Nihayetinde Thomas Aquinas’ın sanat görüşünü tanımlamak gerekirse, tüm var olan güzellikler, öncelikle tek tek halde Tanrı’da vardı. Tanrı bu güzellikleri integritas, proportio ve claritas ile var etti. Tüm bunlar kusursuzluğu doğurdu. Düzenli ve kusursuz görünenler (güzeller) insanda hoşa giden duyular canlandırdı. Sanatçı ise, doğadaki güzellikleri görüp zihninde birleştirerek; hayal gücünü kullanarak bir eser ortaya koymayı başarabildi.
Yani güzel, yeryüzünde ki doğal olan her şey ise, kendinden doğduğu şey de Tanrı’nın ta kendisi.