Fikir, Yaşam Tarzı

Kadın Direnişi: Mücadele ile Gelen Eşitlik

Kelime kökeni Arapça olan ‘mücadele’ herhangi bir amaca erişmek, bir kuvvete karşı koyabilmek amacıyla bir kişi veya topluluğun gösterdiği sürekli, güçlü çaba anlamına gelmektedir. Fakat ben bu kelimeyi bu denli kolay tanımlayabilmemize şaşkınım. Çünkü bu sözcüğü içinde acı, direniş, umut, savaş, fedakarlık, hüzün, gibi anlam yoğunluğu bulunan kelimeleri içine alan hazine sandığına benzetirim. Bu kelimeyi benim gözümde bu kadar değerli yapan şey ise kadınların tarih boyunca mücadele ile iç içe yaşamış olmasıdır. Mücadele etmişlerdir; çünkü eşitlik ve özgürlük hayali kurmuş, bu gaye için direnmişlerdir. Kadın direnişi denildiğinde de akla “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” gelir.

Emekçi Kadın
Emekçi Kadın

Hak arayışını yansıtan ve ‘”Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak nam salan bu günün tarihçesi tartışmalara neden olmuştur çünkü pek çok olay birbirine paralellik göstermektedir. Sanayi Devrimi’nin olduğu sıralarda “Fabrika Kızları” olarak anılan yaşları 12-30 arasında olan kadınlar  daha iyi şartlarda çalışmak için grev yapmışlardır. Polisin sert müdahalesi sonucu fabrikaya kilitlenen kadınlar, çıkan yangın sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdir. İşçilerin cenaze törenine 10 bin kişiden fazla katılan olmuştur. Tartışmaya neden olan bir diğer olay yine ABD’nin New York eyaletinde kadın işçilerin oy hakkı istemesi ve sendikal hak talepleri arayışında olmalarından kaynaklanan miting düzenlemeleridir.

Tüm bu tarihçedeki belirsizliklere neden olan başka bir olay 25 Mart 1911’de yine New York’ta gerçekleşen “Triangle Gömlek Fabrikası“nın yanması olayıdır. Kadınlar Günü’nün ortaya çıkış hikâyesinde tartışmalar olsa da kahraman kadınlar bu günü bize emeğin, eşitliğin, direnişin simgesi olarak miras bırakmışlardır.

TRIANGLE GÖMLEK FABRİKASI YANMASI
TRIANGLE GÖMLEK FABRİKASI YANMASI

Türk Kadınlarının Direniş Mücadelesi

Türkiye’de kadınlar günü, 1975 yılında işçi sınıfı ile kadınları bir araya getirerek haklarını aramaya çağıran İlerici Kadınlar Derneği‘nin çalışmaları sayesinde kutlanmaya başlamıştır. Fakat ülkemiz, Mustafa Kemal Atatürk sayesinde çok daha önceden alınan kararlar ve verilen haklar neticesinde kadınların eşitlik mücadelesinde zafer konumuna gelmiştir.

Atamız, “Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmak, hayatımızı onlarla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmi, ahlâkî, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı ve destekleyicisi yapmak gerekir” der.

Bu nedenle Cumhuriyet öncesi planladığı gibi kadının sosyal, ekonomik ve siyasal yerini keskinleştirmek için çalışmalar yapmıştır. Kadın-erkek eşitsizliğini ortadan kaldırmak için savaşan bir kahraman olmuştur.

İlerici Kadınlar Derneği, kadın hakları arayışı
İlerici Kadınlar Derneği, kadın hakları arayışı

Atamız, 3 Mart 1924 tarihinde Tevhîd-i Tedrisât Kanunu ile eğitime eşitlik getirmiştir. 1925 yılında kılık kıyafet kanunuyla kadınlar, kara çarşaf giymekten kurtulmuş ve modern Türk kadını olarak hayatlarına devam etmişlerdir. 1926 yılına gelirsek pek çok Batılı devlet, kadın erkek eşitliğini tartışırken bizde Medeni Kanun ile beraber aile içinde kadın erkek eşit hâle gelmiş, evlilikte resmi nikâh zorunluluk haline gelmiştir. Bu kanunla tek eşle evlilik getirilmiş, kadınlara istediği işlerde çalışabilmesi ve kadınların mahkemelerde tanıklık yapabilmesi gibi haklar getirilmiştir. Ayrıca kadınlar miras ve boşanma gibi konularda kadın söz sahibi olmuştur.

1930 yılında önce belediye seçimlerine katılma sonrasında muhtar ve ihtiyar heyetine seçilme hakkı tanınmış, birkaç yıl içinde de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tam olarak verilmiştir. Dolayısıyla atamızın çoğu devletten önce kadınlara verdiği bu haklar biz kadınların konumunun toplumda daha iyi yerlere gelmesine ön ayak olmuştur.

kadın direnişi'nin ilk adımı: Medeni Kanunu’nun kabulü
kadın direnişi’nin ilk adımı: Medeni Kanunu’nun kabulü

Mücadelenin temeli: Toplumsal Cinsiyette Kadın Rolü

Günümüzde eşit olma yolundaki adımlar ne yazık ki ataerkil sistemin getirdiği birtakım genel  yargılar dolayısıyla sekteye uğruyor. Kadının görevinin ev işleri yapmak veyahut çocuk bakmak olduğunu sanan zihniyet hâkim. Bu zihniyetin yarattığı baskıyla, kullanılan eril dille, kadının çaresiz olduğu hissiyle maalesef ki toplumda kendine yer edinmiş olan cinsiyet eşitsizliği boy gösteriyor. Peki nedir bu toplumsal cinsiyet? Size şöyle anlatayım: Toplumsal cinsiyet; toplum tarafından kadın ve erkeklerin beklentilerinin, değerlerinin, davranışlarının, inançlarının, sorumlulukların belirlenmesidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ise insanların sırf cinsiyetlerinden dolayı maruz kaldığı birtakım eşit olmayan davranışlar bütünüdür.

Fakat Son yıllarda hakları için direnen kadınların ve onların destekçilerinin yarattığı farkındalık, ataerkil olarak kurulan düzenin oluşturduğu toplumsal cinsiyet eşitsizliği tuğlalarını düşürmeye başlamıştır.

kadın erkek eşitliği

Toplumsal cinsiyet kalıplarını yıkan reklamlar gündelik hayatta çok büyük farkındalık yaratıyor. Bebeklikten başlayan pembe-mavi ayrımının olmadığı oyuncakları çocuklarına alan ebeveynler çocuklarına daha eşit bir hayat yaratıyor. Dilde gizli cinsiyetçiliği sona erdirmeye çalışan bizler de bu geleceğe ortak oluyoruz. Öte yandan,başka bir farkındalık: kendi bağımsızlığını “erkek işleriyle ” kazanan kadınlarımız. (Örneğin Melek İlhan Türkiye’de otobüs şoförlüğü yapan ilk kadındır.)

Farkındalık sadece kadınlar üzerinden tanımlanmamalıdır. Örneğin erkekler “güçlü” olmak zorundadır anlayışı toplumsal cinsiyet eşitsizliğini oluşturur. Bu yüzden erkekler başta korku ve üzüntü olmak üzere duygularını bastırırlar. Bu düşünceyi aşmış her erkek işte bu farkındalığı oluşturur. Tehditlere karşı susmayan, mücadele eden, bizler her şeyin farkında olmalıyız.

Geçmişteki farkındalıkların izleri biz kadınlarda. Bu nedenle mücadelemiz, söz konusu düzenin bozuk çarklarını tamir etmekte. Fakat hâlen ne yazık ki Şuleler, Münevverler, Özgecanlar o bahar kokan hayalleriyle  beraber bu hayattan koparılıyor . ‘Tek Bakışta Toplum 2019’ araştırmasına göre bu bozuk sistemin yarattığı kadına fiziksel veya duygusal şiddet, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 36 ülke arasından 1.sırada yer alıyor.

Çözüm: Birlik

 Düzenin getirdiği tüm olumsuz durumlara, eşitsizliğe, cinayetlere, şiddetlere ‘dur’ demek; tek değil ‘bir’ olunca, ‘beraber’ olunca işe yarıyor ve düzenin saçmalığını anlamak ya da eril dil kullanmamak kadar basit. Tıpkı sosyal, politik ve dinî haklar talep eden Amerikalı Elizabeth Cady Stanton ve Lucretia Mott’un birkaç yüz kişiyi bir araya getirerek teklikten çıkıp kadın hakları hareketinin temelini atarak 1848 senesinde bir olma sayesinde yayımladıkları ”Duygu ve Kararlar Bildirgesi”nin ilk kadın hakları sözleşmesi olarak anılması gibi. 1929 yılında ise çalışma hakları elinden alınmasına rağmen vergi istenen Lgbo kabilesinin köylerdeki kadınlara palmiye yaprağı göndererek geniş bir kitleye ulaşmasıyla gelen mücadelenin tek değil bir olarak yapılması gibi…

Kadın hakları için yapılan mücadelelerden bir kare.

 Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ‘farkındalık’la aşmaya çalışmazsak  Atatürk’ün “Türk kadınını ilmi, ahlâkî, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı ve destekleyicisi yapmak gerekir.” Sözünü benimsemeyip  bunun için çalışmazsak; tek değil ‘bir’ olarak ‘beraber’ direnmeyi sürdüremezsek, dilde gizli kalmış cinsiyetçiliği fark edemezsek, ilk olarak bahsettiğim ‘mücadele’ kavramının anlam yoğunluğuna erişemeyiz. Öte yandan Kadınlar Günü, sadece kadınların eşitlik çığlığını bir zamanlar duyurmuş olduğu boş bir gün olarak kalır ve ne yazık ki daha çok kadın öldürülür. Bu noktada yapmamız gereken tek şey söz konusu bu düzenle ‘mücadele’ etmektir.

Kadın erkek eşitliğini gösteren 2017 yılına ait bir gazete sayfası

Kaynakça:

  • Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Sayı 12 (Ekim 2010)
  • Sayer Handan, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Erkeklerin Katılımı,TC Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,Ankara,2011

Bir Cevap Yazın