Nörohukuk Üzerine

Bu yazının asıl amacı, okuyuculara nörohukuk hakkında bilgi vermek ve kesin yargılarda bulunmak yerine okuyucunun kafasında bir soru işareti oluşturarak, farklı açılaradan düşünmesini sağlamaktır.
Bilindiği üzere, bireyler ortak çıkarları doğrultusunda bir araya gelerek toplumu ve devleti oluşturur. Hukuk kavramı üzerine kısa bir tanım yapmak gerekirse: Hukuk, bireylerin ilişkilerini düzenleyen, ortak uzlaşımı sağlayarak toplum yapısını koruyan kurallar bütünüdür. Bu kurallar bütününe “Yasa” denir. Nüfus arttıkça, bireyler arası ilişkiler çoğaldıkça, bu kurallar bütünü de sürekli gelişim göstermiştir ve ihtiyaçlar doğrultusunda yenilenmektedir. Yasaların ihlali sonucunda bazı caydırıcı cezalar uygulanır. Şimdi bazı kavramları irdelemek isterim. “İnsan Hakları” ve “Adalet” nedir, nasıl ortaya çıkmıştır? Hak kişilerin kanunlar tarafından korunan menfaatleridir. İnsan hakları da tüm insanların sahip olduğu, temel hak ve özgürlükler bütünüdür. Din, dil, ırk, cinsiyet, etnik köken ayrımı gözetmeksizin insanlar eşit haklara sahiptir. İşte adalet kavramı burdan gelir, adil olanı yapmaktır. Hakların adil bir şekilde korunmasıdır. Yazının başında söylediğim gibi, amacım kavramların genel tanımından bahsetmek, keskin fikirlerden uzak durarak, okuyucuya sorular yöneltip, teoriler üzerine odaklanmak.
Eşitlik her zaman adaleti sağlar mı? Söz konusu eşitlik yukarıda bahsettiğim din, dil, ırk, cinsiyet, etnik köken eşitliği ise “evet sağlar”, diyerek cevap vermek kolay gelebilir. Fakat biraz daha derine inersek bu kadar basit olmadığını göreceğiz. Bazılarımız suç işlemeye daha yatkınsa? Elinde olmayan sebeplerden ötürü suç işlemek cazip geliyorsa? İşte bu sorular, ilerleyen zaman ve yapılan araştırmalar sonucu farklı açılardan bakılması sonucu ortaya çıkmıştır. Nörohukuk bilimi de bu soruları sorar. Kısaca kelimenin tanımından bahsetmek gerekirse Nörohukuk: İnsan beyni ve hukuk arasında bir bağlantı kurulmasını ve özgür irade, sorumluluk, niyet, suç gibi yerleşik kavramların yeniden ele alınmasını amaçlamaktadır.
Kişi büyüdükçe iyi ve kötü, ödül ve ceza gibi kavramlar kişinin beyninde yer edinmeye başlar. Kişi yaptığı eylemlerin farkında olur. Sorumluluğu üstüne alır fakat şöyle bir örnek verirsek, iyilik ve kötülük kavramı henüz gelişmeyen, küçük yaştaki bir çocuğa bazı kötü davranışlar örnek gösterilir ve bunları yaptığı zaman ödül verilirse, bunu kötü bir davranış olarak görmeyecektir. Burda iyilik ve kötülük kavramını kişinin çevresinden edindiğine dair bir örnek verdik. Peki etken çevre değilse, kişinin beyninde yolunda gitmeyen bazı durumlar varsa? Temel bir örnek vermek isterim.
Çevresi tarafından sevilen, başarılı bir mimar olan Charles Whitman 1 Ağustos 1966’da 14 kişiyi daha sonrada kendini öldürdü ve 30 küsür kişiyi yaraladı. Katliamdan bir gün önce ise annesini ve eşini öldürdüğü biliniyor. Nasıl olur da hiç beklenmedik biri, hiç beklenmedik kan donduran olaylara sebebiyet verir. Küçüklüğünden beri şiddete maruz kalan birinin şiddete başvurması çok şaşırtıcı olmaz fakat burda asıl etken çevre değildi.
‘’ Gerçekten üzülüyorum, acılarını hafifletmek için görebildiğim tek yol buydu, ancak bunun en iyisi olduğunu düşünüyorum.’’
‘’ Onu gerçekten çok seviyorum… Bunu yapmak için herhangi bir mantıklı sebep bulamıyorum.’’
(annesini ve karısını öldürdükten sonra bıraktığı notlar)
“Kendimi şu günlerde tam olarak anlayamıyorum. Aklı başında ve zeki bir genç olarak tanınmaktayım. Ama son zamanlarda (ne zaman başladığını hatırlayamıyorum) birçok sıra dışı ve mantıksız düşüncenin kurbanı olmuş durumdayım.”
“Karım Kathy’yi bu gece öldürmeye, ancak üzerinde çok uzun süre düşündükten sonra karar verdim. … Onu çok seviyorum, ayrıca her erkeğin düşlediği türden, çok iyi bir eş de oldu bana. Bunu yapmama neden olacak mantıklı hiçbir neden gelmiyor aklıma.”
“Bir keresinde bir doktorla iki saat kadar konuşup, ona çok güçlü biçimde hissettiğim şiddet duygusunun altında ezildiğimi anlatmaya çalıştım. O seanstan sonra doktor’u bir daha görmedim. O zamandan beri bu zihinsel çalkantıyla tek başıma mücadele etmekteyim ve görünen o ki, hiçbir yararı yok.”
(bıraktığı diğer notlar)
Whitman’ın da söylediği gibi acaba sebebi neydi? Yapılan otopside Whitman’ın beyninde bir tümör olduğu görüldü. Bu tümör “amigdalayı” sıkıştırıyordu. Amigdala, başta korku olmak üzere duygulardan sorumlu beynin bir bölümüdür. Peki suçlu kimdi? Beyindeki tümör mü? Whitman’ın kendisi mi? Yoksa onu rehabilite etmeyen toplum mu?
Eğer beyinlerimiz, onu kolaylıkla anlayabileceğimiz kadar basit yapıda olsaydı, bu defa da biz beynimizi anlayamayacak kadar basit olurduk.
Ian Stewart

Evet beynindeki tümörden dolayı kendini kontrol etmesi güçleşmiş olabilirdi fakat ortada bir suç vardı ve toplumun korunması gerekiyordu. Peki cezası ne olacaktı? Aynı suçu işleyen sağlıklı bir beyinle eşit mi, yoksa farklı mı olmalıydı? Whitman şiddetli baş ağrıları ve psikolojik sebeblerden dolayı terapi almaya başlamıştı fakat terapiye devam etmemişti. Belki bu tehlikenin farkında olunabilseydi rehabilite edilerek böyle bir suç işlemesi engellenebilirdi. Beyni, kontrol mekanizması zayıflasa bile yardım alarak olumsuz davranışları inhibe edebilirdi. Kötü çevrede yetişip iyi olan biri gibi.
Nörohukuk henüz çok yeni bir kavram, farklı beyinlere farklı yargılamalar mı yapılmalı? Yoksa beyindeki olumsuz davranışlar gelişen teknolojiyle birlikte önceden belirlenip, suç işlenmeden önce tedavi mümkün mü? Burda da kişinin düşünsel özgürlüğü ve ve hakları devreye giriyor, bir sonraki yazımda bunun üstünde durmak isterim. Umarım yazım fikir edinip, sorular sormayı sağlayabilmiştir.
- Kaynaklar ve meraklısı için
- https://www.youtube.com/watch?v=LPz5CYDfCWI
- https://noroblog.net/category/sinirbilim/norohukuk/
- https://hipokampusakademi.com/beynin-hukuku-norohukuk/
- https://www.bilimvetekno.com/charles-whitman-vakasi-nedir/
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Charles_Whitman
