PSİKANALİTİK BAKIŞ AÇISIYLA AŞK
“Aşk sizi çağırdığında onu takip edin,
yolları zorlu ve yokuşlu olsa bile,
kanatları sizi sardığında ona boyun eğin,
tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa bile,
ve sizinle konuştuğunda ona inanın,
sesi kuzey rüzgarlarının bahçeyi tarumar etmesi gibi
rüyalarınızı darmaduman etse bile,
aşk ne sahiplenir, ne ait olunur
çünkü aşk yeter aşka”

Halil Cibran’ın aşk üzerine söylediği sözler, aşkı bize en güzel özetleyen dizelerden bir tanesi. Aşk aşka yeter en çok ve aşkın ait olunmaya, sahip olunmaya ihtiyacı yoktur. Aşkla başlayan her şey başta bize heyecan verir. Heyecanın yerini zamanla korkular alır. Kaybetme korkuları, kıskançlığın getirdiği korkular. Fakat Cibran “yolları zorlu ve yokuşlu olsa bile” diyor. Aşkın zorlu yolları, kanatlarının altındaki kılıcı olsa bile aşk yeter aşka.
Bu şairane sözler kadar öznel aşk tanımları mevcut olsa bile, işin nörolojik tarafından bakmakta ve psikoloji biliminden yararlanmakta yarar var. Aşık olunca beynimizde neler oluyor inceleyelim.
Beyin ve Aşk

Kahve sırasındayken aniden önünüze biri geçiyor, niyetini bilmediğiniz için ya sırayı görmedi ya da kaynak yaptığını düşünüyorsunuz. Sınıf arkadaşınızdan yarın olan sınav için not istiyorsunuz fakat mesajınızı gördüğü halde cevap vermiyor, ya çok meşgul bir işi var ya da notunu paylaşmak istemiyor diye düşünüyorsunuz. Tanıdığımız, tanımadığımız insanların niyetlerini gün içerisinde sorgularız. Beynimizde amigdala ve prefrontal kısımda bulunan yapılar bizim karşımızdaki kişiyi değerlendirmemizi ve niyetlerini sorgulamamızı sağlıyor.
Fakat size bir haberim var. Aşık olunca beyninizin bu kısmı stop ediyor! İş yerinde çalışırken, derste hocayı dinlerken ve gece tam uyumadan önce sevdiğinizi düşündüğünüz anlarda aklınızda yaşadıklarınız, hayalleriniz oluyor. Sadece aşık olduğumuz kişiye karşı niyetini sorgulamıyoruz ve onu değerlendirmek istediğimizde beynimizin o kısmı çalışmıyor. İşte bu yüzden en yakın arkadaşlarınıza objektif yorum yapması için danışıyorsunuz. O yüzden ilişki terapistine ihtiyaç duyuyorsunuz.
Ayrıca aşıkken beynimizde, hipotalamus aktif hale gelir. Mutluluk duygusu salgılanır. Ödül sistemi harekete geçer. Sadece aşık çiftlerde hipotalamik sistem uyarılır çünkü cinsel organların hormonları salgılanır ve cinsellik için tatlı uyarılmalar yaşanır.
DÜŞÜNÜRLERİN AŞK GÖRÜŞLERİ
Ünlü Psikanalist Erich Fromm, insanın varoluşsal ihtiyaçları olduğunu kuramında açıklamış ve bu varoluşsal ihtiyaçların; ilişki, köklülük, aşmak, kimlik duygusu, oryantasyon çerçevesi ve heyecan-uyarılma olarak listelemiştir. Varoluşumuzun ihtiyaçlarına ilişkiyi ekleyen Fromm gerçek sevginin; ilgi, sorumluluk, saygı ve bilgi ile yürütüleceğini açıklamıştır. Sevgi dediğimiz şeyin gelişmesini istiyorsak ilgi kesinlikle olmalı. Sevdiğimiz kişinin ihtiyaçlarına yanıt vermeye istekli oluşumuz sorumluluk. Sevilen kişiyi olduğu gibi sevmek, onu değiştirmeye çalışmamak ise saygıdır. Sevgi için en son gerekli olan bilgi ise, karşımızdakini tanımak onun bakış açısıyla bakabilmeyi bize anlatır.
Fromm, hepimizin içerisinde sevgi potansiyeli olduğunu fakat bunu ortaya koyabilmenin zor olduğunu düşünüyor. Fakat sevgi için gerekli olan ilgi ve sorumluluk gibi yan bileşenleri atlamaması gerçek sevginin var olabileceğini bize gösteriyor. Ona zıt olan bir başka isim ise Karl Marx.
Marx aşka dair bir yazının içerisinde bulunduğuna kendi bile şaşırabilir. Fakat Marx’ın sahip olma fetişi, aşka bakış açımıza zenginlik katacak. Nedir bu sahip olma fetişi? Ağacı kesip, yontuyorlar. Dört tane ayak koyup bize satmak istiyorlar. Hiç ihtiyacımız olmadan, yalnızca ve yalnızca sahip olma içgüdüsü ile onu almak istiyoruz. “Evdekinden rengi farklı, evdekinden daha güzel ya da hiçbiri sadece alma hazzını istiyorum.” Sahip olma hazzına dikkat edin, aşkın satır aralarında da aynı isteği görebiliriz.
Yalnızca sahip olmak, bedenlere ait olmak, yüzeysel duygular tatmak adına sahip olmak istiyoruz sahte aşkımıza. İnsan eşyalara sahip olur, insan satın aldığı şeylere sahip olur fakat birine sahip olmaz. Aşık olduğun kişi bir eşya değildir. Aşkımızı ancak özgür bırakırsak sevebiliriz. Aşk bizi daha yükseklere çıkarmalı, sahip olup bizi kısıtlamamalı. Ne iyi ki bunu ortaya koyan son bir düşünürümüz var.
Feminist hareketinin öncüsü, Fransız yazar, ünlü filozof Simone de Beauvoir. Beauvoir diyor ki: Siz yapboz değilsiniz, aşk tamamlanmak değildir. Eğer aşık olduğunuz kişi sizi şu anki durumunuzdan daha yukarıya getirmiyorsa, sizi parıldatmıyorsa doğru kişi değildir. Aşk bende olmayanı başkasında aradığım ve ona nevrotik derecesinde saplantılı olduğum kişi değildir.
Aşkı patolojik bir duruma sürüklememeli ve onu saplantıyla karıştırmamalıyız. Yoksa Romalı şair Catullus’un ünlü sözüne dönüşürüz: “Odi et amo quare id faciam, fornasse requiris
nescio, sed fieri sentio et excrucior” “Nefret ediyorum ve seviyorum” diyor Catullus, “neden diye soracak olursanız, bilmiyorum, böyle oluyor, eriyorum.” Bence, herkes sever sevgi ulaşılabilir bir şeydir, fakat herkes güzel sevemez. Herkes yıpratmadan, nefret ettirmeden sevemez.

Aşka sahip olunmamalı, aşk bir bedel olmamalı. Aşk bir hediye olmalı. Aşk ruhların kıyılarına gidip gelen bir deniz olmalı.
KAYNAKÇA
- https://npistanbul.com/noroloji/asik-olan-beyninizdir-kalbiniz-degil
- https://evrimagaci.org/sinirbilim-ve-beyin-9-diensefalon-ara-beyin-hipotalamus-320
ÖNERİ KİTAP
AŞK ÖZGÜRLÜK TEK BAŞINALIK – OSHO https://kidega.com/kitap/ask-ozgurluk-tekbasinalik-026626/detay
Diğer yazılarımızı okumak için anasayfamızı ziyaret etmeyi unutmayın


