Resim, Sanat, Sanat Tarihi

Sanat Uğruna Yolculukla Geçen Bir Hayat: Paul Gauguin

Paul Gauguin
Otoportre: Les Miserables (Sefiller), 1888

1848’de Paris’te doğan Paul Gauguin, eserleri post-empresyonist dönem içinde değerlendirilen, geliştirdiği yeni teknikler ve fikirleriyle 20.yy sanatına yön veren bir ressamdır. 

Dönemin çalkantılı Fransa’sında yönetimden memnun olmayan ailesi, çocuklarını da alarak Paul henüz 1 yaşındayken Peru’ya gitmeye karar verirler. Gemi yolculukları sırasında babası ölür. 5-6 yıl kadar Peru’da kaldıktan sonra Paris’e geri dönerler. Daha çok küçük bir çocukken Güney Amerika’da yaşadığı bu hayat, ilerleyen yıllarda sanatını ve hayatını şekillendiren belki de en önemli etkendir. O günden sonra dünyayı dolaşma, egzotik yerlere gitme fikri hiç aklından çıkmaz. 

16 yaşındayken bir gemide çalışmaya başlayan Gauguin 6 yıl boyunca okyanuslarda dünyanın bir ucundan bir ucuna dolaşır. Ardından 1871’de tekrar Paris’e dönerek borsada çalışmaya başlar. Daha sonra evlenir. İyi kazançlı bir işi ve aile hayatı vardır. O sıralar yeni ortaya çıkmaya başlayan izlenimci (empresyonist) ressamların eserlerini satın alıp koleksiyon yapmaya başlar. İşte resme ilgisi bu dönemde başlar. Yani çocukluğundan itibaren resimle büyüyen bir ressam değildir aslında Gauguin. Geç yaşlarda hobi olarak başlayan bu serüveni hayatının anlamı haline geldiğinde borsadaki işini bile bırakacaktır.

1876’da yaptığı bir resim o dönemde sanat çevrelerince en önemli sergi sayılan ”Salon”a kabul edilir. Bu olayla izlenimci ressamların da dikkatini çeker. Aynı yıl Camille Pisarro ile tanışır. Girdiği çevrenin de etkisiyle bu ilk dönemde verdiği eserler hem kompozisyon hem teknik açısından izlenimci üsluptadır. 1879’dan 1886’ya kadar izlenimcilerin sergilerine katılmıştır.  

1883’te kendini tamamen resme adamak için işinden ayrılan Gauguin, ciddi ekonomik sıkıntılar çekmeye başlar. Ailesine bile bakamayacak hale gelir. Karısı, çocuklarını da alarak kendi ailesinin yanına gider. Yalnız kalan ve modern sanat çevrelerinden de bunalan Gauguin, artık Paris’in kendisine ve resimlerine katacak bir şeyi olmadığı kanısına varır. Avrupa sanatının taklitçi ve sembolik manalardan yoksun olduğuna inanır. Doğallığa, ilkelliğe ve Asya, Afrika sanatlarının mistik sembolizmine ilgi duyar. Aklı hala küçüklüğünde görüp unutamadığı egzotik ülkelerdedir.  Böylece ilk yolculuğuna çıkar. 1886’da Fransa’nın Atlantik okyanusu kıyısında küçük bir kasabası olan Pont Aven’e gider. Kendine özgü üslubunun temellerini burada atar. Arkadaşı Emile Bernard’la yeni bir teknik kullanmaya başlarlar. Empresyonist teoride kompozisyonları ve tanımlanabilen formları ihmal söz konusuyken Gauguin ve arkadaşları tanımlanabilir iki boyutlu nesneleri düz, canlı renklerle boyayarak, kalın siyah kontürlerle belirleyiciliğini artırarak resmetmeyi tercih ederler.

Paul Gauguin
Bretonlu Köylü Kadınlar, 1886

Bu yeni tarz, bir sanat eleştirmeni tarafından “cloissonism” olarak isimlendirilir. Bu tarzın en bilinen örneği olarak da yine Gauguin’in “Sarı İsa” resmi gösterilir. 

Paul Gauguin
Sarı İsa, 1889

1887’de Pont Aven’de tanıştığı arkadaşı Charles Laval ile Panama’ya ve ardından Martinik adalarına giderler. Burada yerlilerin arasına karışıp onların gündelik hayatını, adanın tropik bitki örtüsünü capcanlı renklerle çizer Gauguin. 

“Sanat doğadan çıkarılan bir soyuttur.” -Paul Gauguin

Gauguin’in resimleriyle ilgilenen Theo Van Gogh, onu kardeşi Vincent Van Gogh ile tanıştırır. 1888’de Van Gogh, Gauguin’i birlikte resim yapmak üzere Arles’daki evine davet eder. Bu iki ressamın renkleri kullanımı birbirine oldukça benzer. İkisi de post-empresyonist dönem içinde değerlendirilirler. İki ay kadar beraber çalışan arkadaşların zamanla aralarında çatışmalar çıkmaya başlar. Hatta Van Gogh’un kulağını kesmesine ikilinin arasında yaşanan bir tartışmanın sebep olduğu söylenir.

Paul Gauguin
Van Gogh Ayçiçekleri Çalışırken, 1888

Gauguin’in 1888’de çizdiği “Vaazdan Sonraki Görüntü: Yakup’un Melekle Mücadelesi” adlı eseri kariyeri için önemli bir dönüm noktasıdır. İncil’in Yaratılış bölümünden aldığı hikayeyle yoğun bir sembolik anlatımı olan resim, ressamın tarz olarak izlenimcilikten tamamen ayrılıp sentetizme geçişini simgeler. 

Paul Gauguin
Vaazdan Sonraki Görüntü: Yakup’un Melekle Mücadelesi, 1888

Gezilerinin ardından Paris’e dönen sanatçı, kötü sağlık durumunun da etkisiyle bir süre orada kalır ve yine dönemin sanatçılarıyla buluşmalara katılır. Ancak bu kalabalık, gösterişli mekanlardan sıkılıp yeni bir macera arayışıyla uzun zamandır düşlediği uzak diyarlara doğru yola çıkar, Tahiti’ye…

Tahiti, Büyük Okyanus’un güneyinde Fransız sömürgesi olan küçük bir adadır. Ressam, önce bir süre başkent Papetee şehrinde kalır ancak daha doğal ve ilkel bir yaşam arayışıyla adanın uzak köşelerine gidip yerli halkla yaşamaya başlar. Resimlerinde de hep bu hayatı konu alarak primitivizmin de önde gelen isimlerinden olmuştur.  Bugün, ilk bakışta Gauguin’in olduğunu anladığımız birçok resmi Tahiti’de yapmıştır. Burada Teha’amana (Tehura) adlı çok genç bir kızla evlenen Gauguin’in çok sayıda resminde onu model olarak kullandığını görürüz.

 

Ressam aynı zamanda Tahiti’deki anılarını, yerli halkın yaşamını kendi yazdığı “Noa Noa” isimli kitapta anlatmıştır. 

Yaşadığı sağlık sorunları ve parasızlık sebebiyle birkaç kere Paris’e gidip gelir. 1893’te Paris’te ilk sergisini açar ancak güzellik algıları zarif, modern kadınlardan ibaret olan sanat çevreleri Gauguin’in tarzını kaba bulur. 

1895’te tekrar Tahiti’ye gider. Ağır sağlık sorunlarına rağmen resim açısından oldukça verimli birkaç sene geçirir. 1897’de kızı Aline’nin ölümüyle ciddi bir depresyona girer ve hatta arsenik içerek intihara kalkışır ancak başarılı olamaz. Dolu dolu ancak sıkıntılı yaşadığı hayatı sebebiyle belli ki fazlaca düşünmeye, yaşamı sorgulamaya başlar Gauguin. 1898’de bu sürecin sonucu olarak en önemli eserlerinden biri olan “Nereden Geliyoruz? Neyiz? Nereye Gidiyoruz?” tablosunu yapar. Bu tablo için şöyle söylemiştir: “Ölmek istiyordum. Bu umutsuzluk içinde elime geçen bir çuval parçasına bu konuyu bir çırpıda aktarıverdim. Resmi imzalamaya elim varmadı. Arsenik içtim ama yine de ölmedim. Sadece ıstırabım arttı.

Paul Gauguin
Nereden Geliyoruz? Neyiz? Nereye Gidiyoruz?, 1898

Bir tablo satıcısı ona belli miktarda aylık para göndermeye başlayınca ekonomik olarak rahatlayan Gauguin, 1901 yılında Markiz adalarına gider fakat burada da hayal kırıklığına uğrar ve yönetime karşı çıkar. 1903 yılında halkı kışkırtmak suçundan kilise tarafından hapis cezası verilir. Aynı yıl bir kalp krizi sonucu 54 yaşında hayata veda eder ressam.

Bugün yaşamı, fikirleri, resimleriyle adından hala sıkça söz edilen Paul Gauguin’in “Nafea Faa Ipoipo? (Benimle Ne Zaman Evleneceksin?)” tablosu 2015 yılında Katar Emirliği tarafından o tarihe kadar bir sanat eserine verilen en yüksek fiyat (300 milyon dolar) ödenerek satın alındı.

Paul Gauguin
Benimle Ne Zaman Evleneceksin?, 1892

Kaynaklar:

  1. https://en.wikipedia.org/wiki/Paul_Gauguin#Family_history_and_early_life 
  2. http://barisguner.blogspot.com/2011/01/paul-gauguin-1848-1903-19.html?m=1,
  3. http://www.leblebitozu.com/tahitili-kadinlariyla-paul-gauguinin-22-essiz-tablosu/
  4. https://www.artkolik.net/sanatcilar/paul-gauguin-kimdir-hayati-ve-sanatcinin-bilinmeyenleri-3660
  5. https://www.biography.com/.amp/artist/paul-gauguin
  6. https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_paintings_by_Paul_Gauguin#1873%E2%80%931885_(Paris,_Rouen,_Copenhagen)
  7. https://en.wikipedia.org/wiki/Cloisonnism

Bir Cevap Yazın