ŞİİRİN “KADIN” YÜZÜ: SIRÇA FANUS’TAKİ İKİ MELEK SYLVİA PLATH VE NİLGÜN MARMARA
Tüm edebî nevilerde olduğu gibi şiir türünde de kadınların kalemi, “çarpıcı” olmaktan hiç geri durmamıştır. Yazılan şiirler incelenince feminist hareketin güçlü örneklerini görsek de yalnızca bu türde şiirler yazıldığını söylemek yanlış olur. Kadın şairlerin her konu ve duygu durumunun imgelemlerini oluşturduğunu görmekteyiz. Onların, duyguları yoğun yaşayan kalplerinden ve akıllarının en keskin köşelerinden süzülen sözcükler; ne olursa olsun bizi her okuduğumuzda karamsarlığa düşüren çarpıcı sanat eserleridir. Yazdıkları her sözcüğün altında aslında gizli kalmış birtakım düşünceler ve psikanalitik imgeler olduğunu fark ederiz. Onların şiirlerini çarpıcı yapanda işte tam olarak budur.
Bugün inceleyeceğimiz kadın şairlerin başında, trajik yaşamı ve intiharıyla tanınan; bunların yansıması olan şiirleriyle kendinden sonraki birçok şairi etkilemiş olan Amerikalı şair Sylvia Plath var. Plath gizdökümcü şiirin en önemli isimlerinden biridir, yazdığı şiirlerin içinde ondan gizli parçalar, acılar bulmak mümkün. 1932 yılında Alman bir baba ve Amerikalı bir anneden dünyaya geldi. Profesör olan babası 1940 yılında öldü. Plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı. Hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği Smith College’deki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. İlk intihar denemesinde başarısız olmuştu.

Daha sonra İngiliz şair Ted Hughes ile tanıştı. Kıskançlık kavgaları ve çalkantılı bir evlilik içinde 2 çocuğu oldu. Plath iyi değildi. Çok sevdiği kocası Ted Hughes onu başka bir kadınla aldatmıştı. Bir yandan hırsı, bir yandan eşi tarafından başkası uğruna terk edilme duygusu, sorumluluktan, kurtulamadığı bunalımı . . . Sırça fanusunun içinde boğuluyordu. Düşen incirlere, onu yıpratan hırs ve düşüncelere daha fazla dayanamayacağını anladığı bir gece çocuklarının odasına süt ve bisküvi bırakıp başını gaz fırınına sokarak intihar etti, anne Plath. Yalnızca 30 yaşındaydı. Arkasında bıraktığı Amerikan’nın ilk feminist romanı olarak gösterilen ve yaşadığı depresyonları anlatan “Sırça Fanus” romanı, şiirleri ve günlüğüyle edebiyat dünyasına damga vurdu.
“Ölmek,
Her şey gibi, sanattır,
Bu konuda yoktur üstüme.
Öyle ustaca yaparım ki cehennem gibi gelir.
Öyle ustaca yaparım ki gerçekmiş gibi gelir.
Bir talebim olduğunu bile söyleyebilirsiniz.”
Sylvia Plath ile aynı kaderi paylaşan bir şair daha var. Yakından tanıdığımız bir isim: Nilgün Marmara.
Nilgün Marmara, balkan göçmeni olan bir ailenin iki kızından biri olarak, 13 Şubat 1958’de İstanbul, Moda’da doğdu. Üniversite hayatına İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden başladı ancak siyasi sebeplerle burada devam edemeyip tekrar sınava girdi ve Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı. Okulu, Sylvia Plath’in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi tezi ile 1985’te bitirdi. Sylvia Plath ve gizdökümcü şiir akımı Nilgün’ü derinden etkiler. Şiirlerinde bu akımın da etkisiyle yalnızlık, bunalım ve intihar konularını sıklıkla işler. Tabii bu konuları işlemesinde sadece bu akımdan etkilendiğini düşünmek yanlış olur. Bir kadın şair olarak yaşamış olduğu ötekilik hissi de Nilgün’ün eserlerine yansır. Yine bir gün, bu toplantılardan birinde tanıştığı Kağan Önal ile bir süre sonra birlikte yaşamaya başlar. Evlilik kurumuna karşı olan Nilgün, Kağan’ın ve ailesinin yoğun ısrarlarına boyun eğerek 1982 yılında evlenir.

Nilgün, tezinin “Sanatsal Yaratımla İntihar Arasındaki Bağıntı; Sylvia Plath, Şiirlerini ve Ölümünü Nasıl Yaratıyor? “başlığının altında Sartre’ın, “intihar dünyada var olmanın bir başka yoludur” sözünü şu şekilde yorumlar: “Çünkü kişi ölümü bir eylem olarak seçme yoluyla kendi varlığını gerçekleştirir ve böylelikle kendi varoluşunu hiçlikle tanımlar. “
Umutsuzluk, yaşamdan bir beklentisinin kalmaması ya da yaşamını tamamlama isteği, derin varoluş sancıları, sevgisizlik, erkek egemen edebiyat dünyası, toplum ve edebiyat çevresinde cinsiyetinden dolayı itilmesi, babasını çok küçük yaşta kaybetmesi ve dış dünyaya karşı olumsuz duygular beslemesi, onu sona hazırlayan depresyonunu tetikler “Ölmek bir sanattır.” der Plath. Nilgün, bu sözden çok etkilenir ve bunu dizelerine şu şekilde yansıtır:
“Yüreğinizin üzerinde bir küçük kese:
Ölünün ve ölümün gözünden çalınmış bir damla yaş”
Ve Nilgün Marmara, “yaşama karşı ölüm” diyerek, tıpkı Plath gibi kendisini hapseden ve boğan sırça fanustan intihar ederek kurtulmaya çalışır. Arkasında şiirlerini ve acılarını bırakarak aramızdan ayrıldığında yalnızca 29 yaşındaydı.
“Pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin.
Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi …
Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,
kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!”
Kaynakça
SYLVİA PLATH, Ariel ve Seçme Şiirler, Çev. Yusuf Eradam
SYLVİA PLATH, Günlükler, Çev. Merve Sevtap Ilgın
NİLGÜN MARMARA, Daktiloya Çekilmiş Şiirler
NİLGÜN MARMARA, Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi
ZEYNEP NUR ÇANDIR, Sırca Fanusta Bir Kelebek, Kakaokur Dergisi, Sayı:1
NERMİN SARIBAŞ, Kış Uykusundaki Melek Nilgün Marmara, Kafkaokur Dergisi, Sayı:8
FERYAL ÇUBUKÇU – MERVE GÜVEN, Pastoral Çocuklar: Sylvıa PLath ve Nilgün Marmara