Sıkılmaktan Sıkılmak: Dopamin Detoksu
Mart ayında hayatımıza giren pandemi süreciyle beraber evlerimizde kendi kendimize yetinmeyi öğrenirken aynı zamanda eski hayatlarımıza olan özlemimizle sıkılmaya başlamıştık ki normalleşme süreci başladı. Belli kurallar içerisinde de olsa maskelenmiş hayatlarımıza devam ettik bu sefer de. En azından yaz aylarımız, o güzel güneşli günler çöpe gitmeyecekti… Anormal zamanların normalleşme hareketlerine de bir şekilde alıştık, maskelendik, mesafelendik derken kışın tekrar gelmesiyle salgında yaşanan artış yüzünden bir bakmışız yine evlerdeyiz. Tekrar evlere kapanmaya başladığımız, salgının en üst seviyede olduğu bu dönemde yine mi dedik hepimiz. Yine mi evde uğraş bulacağım? Yine mi dizileri filmleri saatlerce izleyeceğim? Yine mi telefona bakarken akşam olacak?


Evet, maalesef yine ama bu soruları öyle bir bıkkınlık ile sorar hale geldik ki içten içe de merak ediyoruz aslında ne oldu o ilk karantina dönemlerinde dizi film izleyen, kendine zaman ayıran, belki spora belki yemek yapmaya ilgi gösteren bana? Ne oldu da o zaman yaptığım şeylerin artık düşüncesi bile dayanılmaz geliyor? Oysa işe giderken/öğrenciyken tek istediğimiz evde böyle aktivitelere zaman ayırmak, kendimizle/ailemizle baş başa kalmaktı. Bir süre kaldık da. Başlarda hoştu, iyiydi fakat yapabileceğimiz tüm aktiviteleri tükettik. Ne dizi kaldı izlenecek ne film. Bazen mutfakta ekmek bile yaptık, bazen oyalanmak için bin parçalık yapbozu bitirdik. Bazılarımız spor yaptı, bazılarımız dil öğrendi, bazılarımız kitaplar okudu ama dönüp dolaşıp yine aynı noktaya geldik. Yine mi sorusuna.
Başlarda bu aktiviteler o kadar güzel geliyordu ki ‘on yıl evde kalsam sıkılmam’ diye düşündüğünüz bile olmuş olabilir ama pandemi süreci uzadıkça, evde kaldıkça, bunları yapmaktan keyif alamaz hale geldiniz. Dizi/film izlemek, müzik dinlemek, instagram hesabınızda sürekli ana sayfayı yenilemek, mesaj bildirimlerinize bakıp bakıp durmak… Belki size bir şey katacak, kişisel gelişiminizi ileri taşıyacak şeyler bile -kitap okumak, spor yapmak vs.- evde kalma döneminde çekilmez bir hale gelmiş olabilir çünkü onları normalleştirdiniz. Eskiden zaman bulamadığınız bu aktiviteler için aylarca zamanınız oldu ve çoğu zaman lüks kaçanları yapmaya fırsatınız olduğundan artık sizin için olağan oldular. Dolayısıyla verdikleri haz yani dopamin etkileri azaldı.

Peki nedir dopamin?
Dopamin bir şeyleri arzulamamızı, istememizi sağlarken o şeyleri yapmak için de bizlere belli bir motivasyon verme görevi sağlar. Aslında kitap okuma, yazı yazma, seminerlere katılma, egzersiz yapma gibi bize bir şeyler katacak etkinliklerin dopamin düzeyi telefonda gezinmek, instagram’a bakmak, twitter’dan çıkamamak, film/dizi izlemek, müzik dinlemek hatta alkol almak kadar yüksek değildir çünkü ikinci sıradaki aktiviteler daha haz verici olmakla beraber onları yaparken kendimizi yorma çabasına girmeyiz. Bu yüzden normal hayatlarımızdayken (pandemi öncesi dönemde) hep şikâyet ettiğimiz şey saatlerce sosyal medya hesaplarımızda ana sayfalarımızı yenileyebiliyorken iki dakika bir şeyler okumaya ya da ders çalışmaya uğraştığımızda odaklanamıyor olmamızdı. Pandemi dönemine geldiğimizdeyse bazılarımız yine sosyal medya ana sayfalarını saatlerce yenilirken bazılarımız bu sefer kendimi geliştirmeliyim diyerek yapılmadık aktivite bırakmadı. Dopamin düzeyi başka aktivitelere göre düşük olan kitap okuma bile şu an yine evlere kapanmamız ile çekilmez hale gelmeye başladı dolayısıyla. Eskiden saatlerce arka arkaya izlediğiniz favori dizinizin adını bile görmek istemiyor, kitabınızın kapağını bile açamıyor, sosyal medyada dolaşmanın eskisi kadar zevk vermediğini düşünüyor ve hayatınızdaki her şeyin aynı olduğunu bir de tekrar gelen kısıtlamalarla birlikte hafif depresif mod ya da tükenmişlik hissetmeye başladınız belki de. İçinizden hiçbir şey yapmak gelmiyor ama günlerinizin geçmesini izliyorsunuzdur öylece. Dopamin araştırmalarında kullanılan denek sıçanlar gibi… Ne araştırması dediğinizi duyar gibiyim o yüzden deneyden kısaca bahsedeyim:

Sinirbilimciler, denek sıçanların beyinlerine elektrotlar yerleştirdiler ve önlerine bir kola sahip mekanizma koydular. Sıçanlar kolu aşağı indirdiklerinde araştırmacılar sıçanların beynindeki ödül sistemini uyardılar. Dolayısıyla sıçanlar saatlerce kolu aşağı indirmeye devam edecek şekilde bir arzuyla güdülendiler -aynı bizim saatlerce sosyal medya hesaplarımızda sayfayı yenilememiz gibi- ve yemek yemeyi, uyumayı unutacak hale geldiler. Bitkin düşene kadar tek dertleri mekanizmanın kolunu aşağı çekmek ve ödül sisteminin uyarılmasıyla haz almak oldu. Daha sonra araştırmacılar süreçte değişiklik yaparak ödül merkezindeki dopaminin salınımını engelledi. Bu sefer de sıçanlar o kadar uyuşuk hale geldiler ki su içmek için bile kalkamaz oldular. Ne yemek yediler ne çiftleşmek istediler. Yaşamak için tüm isteklerini kaybetmiş gibi hiçbir şey yapmak istemediler. Tanıdık geldi mi? Yoksa bir anda kendinizi mi gördünüz deneyde? Hangi sıçana benzettiniz davranışlarınızı? Ödül merkezi uyarılsın diye tek yaptığı mekanizmanın kolunu aşağı indirmek olan sıçana mı yoksa dopamin salgılamayan ve yemek yemek için bile motive olamayan hiçbir şey yapamayan sıçana mı?


Hangisinde kendinizi görürseniz görün eğer bu durumda hissediyorsanız sizin ciddi manada bir dopamin detoksuna ihtiyacınız olduğu açıkça ortada aslında. Tabi eğer hala hayattan zevk almak istiyor, eski sevdiğiniz aktiviteleri yine güzel bir hevesle yapmayı düşlüyorsanız… Ama nasıl yapılır ki bu dopamin detoksu?
Dopamin detoksu, size aşırı haz veren aktivitelerinizden uzaklaşmayı içerir. Günü, zamanı, ne kadar süreceği, hangi aktivitelerden uzaklaşacağınız tamamen size kalmış ama örneklerle açıklamak gerekirse film/dizi izlemek, müzik dinlemek, interneti kullanmak, dışardan yemek söylemek ya da abur cubur yemek, telefon-bilgisayar kullanmak, alkol almak, arkadaşlarla zaman geçirmek başlıca yasak aktiviteler içerisinde çünkü hepsi yüksek dopamin salgılamanızı sağlar. Tabi kendinize göre aktivitelerin içerisinden ekle-çıkar yapabilirsiniz. Güzel, tamam ama ne kadar süre yapacağız diyorsanız eğer yine size bağlı olmakla birlikte her hafta bir gün, sadece bir gün, bir hafta, belli günlerin akşamları gibi süreler seçebilirsiniz kendinize. Sabırlı biriyseniz çok da zorlanmayacağınızı düşünüyorum aslında ama zorlansanız bile bırakmamanız da önemli bir detay aslında.


‘İyi ama ne işe yarayacak bu?’, ‘Bunları da yapmazsak biz ne yapacağız?’ dediğinize eminim. Ne yapacaksınız biliyor musunuz? Sıkılmanıza izin vereceksiniz. Evet evet, sıkılacaksınız çünkü şu devirde elimizde sürekli yenileyebileceğimiz ödül mekanizmalarıyla dolu olan sosyal medyalar varken sıkılmak ne mümkün? Bu yüzden beyninize sıkılmayı hatırlatacaksınız. Belki biraz yürüyüş yapmaya vaktiniz olacak bu sefer. Bir şeyleri düşünmeye hatta düşüncelerinizi yazıya dökmeye, hayatınızla ilgili kararlar almaya…
Böylece sıfırlanacaksınız. Dış zevk kaynaklarından bir günlüğüne, birkaç saatliğine ya da bir haftalığına uzaklaşarak belki de kendinizi bulacaksınız. Daha sonra günler daha anlamlı, hayatınız daha yaşanabilir, eskisi gibi zevk aldığınız aktiviteler daha yapılabilir hale gelecek ve kurtulacaksınız ‘yine mi?’ sorusundan. Unutmayın, “İlkbahardaki bir nehir gibi hızla akıp gidiyor ömrümüz, akıp giden ise geri gelmiyor.”* Geri gelmeyeni değerli kılmak ne mümkün?
* Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor, Stefan Zweig
Yararlanılan ve İnceleyebileceğiniz Kaynaklar:
–https://www.youtube.com/watch?v=mDAO_vHOjXs&feature=youtu.be
