Tarım Politikaları ve Güncel Sorunları
Tarım sektörü tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de oldukça önemli ve stratejik bir değere sahiptir. Hayata geçirilen her yeni tarım politikası, toplumların gıda ihtiyaçlarını karşılamasıyla, ihracatı ve istihdamı arttırıcı etki yaratmasıyla ve ekolojik dengeye de katkı sağlamasıyla oldukça önemli bir rol üstlenmektedir.
Her yeni dönem içerisinde ülkelerin değişen toprak yapısı ve mülkiyet anlayışı ile tarımsal faktörlerde değişmelere uğramaktadır. Bu sebeple toplumların sosyal, ekonomik ve siyasal şartlarına göre tarım politikaları da çeşitli aşamalardan geçerek evrilmektedir. Fakat asıl amaç hep aynı kalarak topraktan en yüksek verimliliği sağlayıp sağlıklı, yaşamsal faaliyet alanlarını oluşturabilmektir.

Cumhuriyet döneminden günümüze yürütülen tarım politikaları
Türkiye’de tarım sektörü, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ekonomik kalkınmanın temel taşlarından biri olarak görülmüştür. Ancak bu alanda uygulanan politikalar, sürdürülebilirlik ve bilimsellikten uzak bir yapıya bürünmüş, sektörde istikrarın sağlanamaması önemli sorunlara yol açmıştır. Tarım politikalarının uygulanmasında kurumlar arası uyum eksikliği, kaynak yetersizliği ve destekleme yöntemlerindeki tutarsızlıklar, çiftçinin ekonomik ve sosyal gücünü harekete geçirecek etkili mekanizmaların oluşturulamamasına neden olmuştur. Bu durum, tarım sektörünün hem üretim hem de altyapı anlamında gelişimini ciddi şekilde engellemektedir.
Bu noktada dikkat çeken en önemli problemler arasında; Geliştirilen tarım politikalarında sürekliliğin olmaması, desteklenen ürünlerin seçiminde dengenin sağlanamaması, politikaları oluşturan ve uygulayan kurumlar arasında uyumun olmaması, politika oluşturma ve uygulama mekanizmalarının bilimsellikten ziyade politize olmuş olması ve politikaların uygulanmasında ortaya çıkan kaynak yetersizliği yer almaktadır. Ayrıca yıllardır sektörde süregelen istikrarsızlık ile tarım politikalarının kapsamına giren ürünlerin seçiminde ve destekleme yöntemlerinde belli bir istikamette olmayan sürekli değişmeler olmuştur.
Tarımsal ürünler için uygun fiyat ve pazar emniyeti sağlanamadan, üretime yöneltilmiş tarım tekniğini iyileştirme tedbirlerini almak mümkün olmayacağı gibi köylünün ve çiftçinin toptan maddi ve manevi gücünü harekete geçirecek teşkilatlar kurmadan, yeni sistemler vücuda getirmeden ve köylerin altyapı imkânlarını iyileştirmeden tarım sektörünün gelişmesi imkânsızdır.

Bunlara ilave olarak; “Ortaya atılan eleştiriler, ağırlığın fiyat desteğinde olması, fiyatların ekim mevsiminden önce ilan edilmemesi, destekleme ve örgüt düzeninin dağınık olması, desteklemelerin iyi planlanamaması sonucu stok İhracat tıkanıklılığı, iç üretim açıklarının oluşması ve finansmanın tamamına yakınının kamu tarafından sağlanması sonucu enflasyonist baskıların ortaya çıkması da önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Belli politikaların uygulanmasında birden fazla kurumun sorumlu olması bundan dolayı kurumlar arasında da uyum olmaması bu durumla ilgili politikaların oluşturulması ve uygulamasını da bir hayli olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Tarımsal politikaların oluşturulmasında bilimsel temellere dayanmayan yapılacak araştırma ve analiz sonuçlarına göre hareket etme yerine politik kararlarla hareket etme ve uygulamalarda politik müdahalelerin olması, destekleme politikalarının amacına ulaşmasını engellemektedir. Tarım dünyasında diğer bir önemli konu ise tarımsal politikaların muhatabı olan çiftçilerin durumu da bu politikaların uygulama başarısında önemli bir yer tutmaktadır. Çiftçilerin eğitim seviyelerinin düşük olması, iyi örgütlenememesi, gençlerden çok yaşlı kişilerden oluşmaları ve sermaye yetersizliklerinin olması gibi problemler tarımsal politikaların uygulanmasında zorluklar çıkarmaktadır.

Yaşlı çiftçilerin gençlere göre geleceğe yönelik plan yapma oranı düşük olduğundan, çalışma şartlarını düzelterek çiftliği geliştirme ve hayat standardını yükseltme konusunda fazla istekli değildirler. Bu durum gelir seviyesinin düşük olmasına dolayısıyla sermaye yetersizliğine neden olmaktadır. Sermaye yetersizliği ise üretim faktörlerinin orantılı kullanımını engelleyerek verimliliğin dolayısıyla üretimin düşmesine neden olmaktadır. Çiftçilerle ilgili bu problemlere yönelik çözümler, uygulanacak politikaların daha etkin olmasını sağlayacaktır. Tarımsal eğitim, araştırma ve faaliyetleriyle ilgili politikaların koordineli yapılmaması ve bu politikaları yürüten kurumlar arasında yeterli bağın olmaması tarımsal eğitim, araştırma ve yayım zincirinin oluşmasını engellemektedir. Bu yüzden yapılan araştırma sonuçları çiftçiye ulaştırılamadığı gibi çiftçilerin karşılaştıkları sorunlarda araştırmacılara ulaştırılamamaktadır.
Ekstra artan maliyetler yüzünden hayvanlarımızı satmak zorunda kaldık

Tarım sektöründe uygulanan politikaların istikrarsızlığı en çok üretici kesimini etkiliyor. Kastamonu’da yıllardır tarım ve hayvancılık işleriyle uğraşan çiftçi Arzu Çolak (45) maliyetlerin genel anlamda çok yüksek olduğunu ve özellikle pandemi sürecinde artan yem fiyatlarının çiftçilerin önündeki en büyük engellerden biri haline geldiğini vurguluyor. Çolak; “Genel anlamda maliyetler çok yüksek özellikle pandemi sürecinde bizi en çok etkileyen unsur neredeyse iki katını bulan yem fiyatları oldu. Yazın meradan faydalandığımız için masraf biraz daha düşük oluyor ancak kışın ot ve yem maliyeti oldukça yüksek. Bu kış da ekstra artan maliyetler yüzünden hayvanlarımızı satma kararı almak zorunda kaldık. Bu işe başlarken bir idealimiz vardı; ‘Üretici olmak’ tüm bu zor şartlara rağmen 5 yıldır 7/24 çalışarak ayakta kalmaya çalıştık. Fakat artık dayanacak gücümüz kalmadı, geçimimizi bu işten sağlamıyoruz. Ama kendimizi doğal yaşamdan ve üretim yapmaktan ayrı da düşünemediğimiz için koşullar daha iyi olduğu vakit en kısa sürede tekrar başlamayı ümit ediyoruz. ” dedi.
Tarımsal desteklerden ne kadar vergi kesiliyor
Gelir Vergisi Kanunu kapsamında tebliğler yoluyla gübre desteği, toprak analizi desteği, organik tarım desteği, mazot desteği, fındık alan bazlı gelir desteği gibi desteklerden yüzde 4 vergi kesintisi uygulanırken kırsal kalkınma desteklerinden yüzde 4, yem bitkileri üretim desteğinden yüzde 4, aşı desteği, küpe uygulama desteği, çiğ süt desteği ve arıcılık desteğinden de yüzde 2 vergi kesintisine gidiliyor.
Ödemeler de zamlar karşısında eriyip gidiyor

Türkiye de sürdürülebilir tarımsal destekleme ve uygulama paketlerinin etkililik oranlarının çok yetersiz olduğunu ve bu durumun ekolojik döngüyü de bozduğunu ifade eden Arzu Çolak, “Tarımın gelişimine dair yürütülen politikalar güncelliğini oldukça yitirmiş bir vaziyette, destekleme paketlerinin ve sürdürülebilir uygulamaların tarım dünyasına aktif bir şekilde katkı payı sağladığını henüz göremedim. Öncelikle desteklemeler çok geç ödeniyor. Zaten bu ödemeler de zamlar karşısında eriyip gidiyor. Desteği sonradan vereceklerine mesela mazotu ucuz alsak daha yararlı olur. Bence etkin ve verimli stratejiler ne yazık ki uygulanamıyor. Hala daha tarım arazilerinin, yaylaların, meraların yapılaşmaya açılmasının önüne geçemiyoruz. Binlerce ağacı kesiyoruz.” şeklinde sürecin zorluklarına değindi.

Çiftçilerinde bu sektörde daha da fazla hırpalanmamaları için kendilerini geliştirmeleri gerektiğine değinen Arzu Çolak, “5 yılda gözlemlediğim şu ki; çiftçilerin çoğu eski kara düzende ısrarcı. Güzel sonuçlar verdiğini gözüyle gördüğü halde yenilikten pek hoşlanmıyor. Aile hekimi gibi her işletmeye ziraat mühendisi, danışman projesi yapılmış fakat bir türlü uygulamaya geçememiş. Bu hayata geçirilebilseydi iyi sonuçlar verirdi diye düşünüyorum. Kooperatifleşme çok önemli. Çiftçilerin büyük kısmı maalesef tercihen çiftçi değil. Bu yüzden kendilerini geliştirme gayretinde değiller. Türkiye de çiftçilerin gelişim gösterebilmesi için eski düzenden derhal sıyrılmalılar ve çağın şartlarına uygun olarak yeni modern projelerin destekçileri olmalılar” dedi.
Çiftçi kazanamazken dış alım yapan tekeller ve firmaların kârı yükseliyor.
Bu bilgiler ışığında konuyu biraz daha aydınlatmaya çalışırsak; Günümüzde üretici odaklı ulusal bir tarım politikası ne yazık ki geliştirilemiyor onun yerine tarım politikalarının gıda tekelleri tarafından yapılandırıldığını ve üreticinin arka planda kaldığını görüyoruz. Bu durum da üretimdeki dengesizlik ve dışa bağımlılık başta olmak üzere birçok faktör de gıda fiyatlarındaki artışa sebebiyet veriyor. Tarımsal üretimi sona erdiren politikalar ile dışa bağımlı girdi maliyetlerinin artışı çiftçiyi tarlada üretemez, tüketiciyi de temel gıda maddelerinden yoksun bir duruma dönüşüyor. Çiftçinin üretimi önündeki en büyük engeli dış alım oluşturuyor. Çiftçi kazanamazken dış alım yapan tekeller ve firmaların kârı yükseliyor. Kooperatif üretim olmadığı için sözleşmeli üretim üzerinden zincir marketlerin piyasadaki hâkimiyeti ve aralarındaki anlaşmayla fiyatlar da yükseltilebiliyor.

Bu sorunlara çanak tutan bir diğer unsur ise tarım ve orman arazilerinin, su arazilerinin yok edilmesine yönelik yürütülen politikalar; Türkiye’de ki neredeyse bütün dağların, ovaların, meraların 49 yıllığına yerli ve yabancı şirketlere kiralanmasıdır. Bu şirketler bitmeyen kar amacı dâhilinde siyanürle altın arama başta olmak üzere taş ocakları, maden ocakları, HES’ler ile doğamızı, yaşam alanlarımızı talan edip yaşanmaz hale getiriyorlar. Son zamanlarda ziraat örgütü temsilcileri bu konuyla ilgili ulusal bir tarım planının çıkarılmasına dikkat çekerek ithalatın değil asıl çiftçinin desteklenmesi gerektiğini vurguluyor ve kalıcı çözümünde tarım üretiminin desteklenmesi, planlanması, dış alımın zorunlu olmadıkça yapılmaması ve kamunun her aşamada üstüne düşen görevleri yerine getirmesinden geçtiğini vurgulanıyor.
Ar-Ge çalışmalarına destek verilirken sektör seçilmemeli, eşit davranılmalı
Türkiye de tarım alanında yapılan Ar-Ge çalışmalarını değerlendiren Zooteknist Ziraat Mühendisi olarak Uşakta mesleğini icra eden Erdoğan Tanış, “Ülkemizde Ar-Ge çalışmaları devletin verdiği teşviklerle birlikte yaygınlaşarak yapılıyor olsa da yeterli düzeyde değil. İçinde bulunduğum hayvancılık sektöründen örnek verirsek, Ar-Ge çalışması yapan ve ilerletmek için desteğe ihtiyaç duyan alanının en iyisi liyakat sahibi hocalarımız bazen saçma sapan engellere takılabiliyor ya da yeterli desteği bulamıyor. Ar-Ge çalışmalarına destek verilirken sektör seçilmemeli, eşit davranılmalıdır. Bu konuda tabiri caizse kaçırdığımız otobüsün arkasından koşuyoruz. Umuyorum ki herkes elini taşın altına koyar.” şeklinde açıkladı.

Çiftçinin elindeyken değer görmeyen ürünler rafa çıkınca tüketicilerin alamayacağı kadar pahalılaştı
Tarım sektörünün Türkiye de 2020 yılını zorluklarla geçirdiğine ve girdilerde artış olurken üretilen ürünlerde de zararı karşılayacak herhangi bir artışın görülmediğini ve bu durumunda üretici rol üstlenen kesimi olumsuz yönden etkilediğini dikkat çeken Tanış, “2019’da zaten hasta olan tarım sektörü 2020’de pandeminin çıkması, kurdaki artış, ekonomideki dalgalanmalarla ölüm döşeğine yattı. Çiftçinin elindeyken değer görmeyen ürünler rafa çıkınca tüketicilerin alamayacağı kadar pahalılaşmayı sürdürdü. Gübre, yem hammaddeleri, elektrik gibi bütün girdilerde artış olurken ürettiğimiz et, süt, hububat, tahıl vs. bütün ürünler zararı karşılayacak artışı görmedi. Bu sürecin zorluğu bizleri bir hayli yıprattı.” dedi.
Tarım sektöründe emek verimliliği ve istihdam ilişkisi
Tarımın istihdama katkısı birçok ülke gibi ülkemizde de giderek düşmeye devem ediyor. Ülkemiz için tarımın istihdamdaki oranı % 18’lere doğru geriliyor. Bu veriler de tarımda emek verimliliğinin diğer sektörlere göre düşük olduğunun bir göstergesi. Türkiye ekonomisinde ki tarımın yerine baktığımızda Türkiye’nin tarımsal üretim değeri 455 milyar TL, GSYİH’ da ki payı ise yaklaşık %7 civarında olduğu görülüyor.

Asıl hedefimiz tarımsal üretim yapan insanlarımızı desteklemelere muhtaç bırakan, kazanmasını engelleyen problemleri ortadan kaldırmak olmalı
Türkiye de tarımsal destekleme uygulamalarına ve sürdürülebilir tarım uygulamalarına açıklık getiren ve istikrarın da bu nokta da önemli olduğunu vurgulayan Tanış “Tarımsal desteklerden vergi kesintisi bana saçma geliyor ancak vergi dairesi bu destekleri bir tür zirai hâsılat olarak gördüğü için ürünün niteliğine göre %2 ve %4 oranında kesinti yapıyor. Destekleme uygulamalarının etkinlik düzeyine baktığımızda; Türkiye’de mevcut üretim kapasitesini arttırmak, üretilen ürünlerin kalitesini arttırmak, kimi tarım faaliyetlerine çiftçiyi yönlendirmek, kırsalda yaşayan nüfusu azaltmamak ya da arttırmak ve sonuç olarak gıda da tarıma dayalı sanayide dışa bağımlılığımızı azaltmak için desteklemeler yapılıyor. Etkililik düzeylerine gelince bazen çiftçinin elinde kalan tek para bu destekleme uygulamalarından gelen para oluyor. Destekler olmadan tatmin edici kazanç getirmeyen hiçbir tarımsal faaliyet sürdürülebilir değildir. Asıl hedefimiz tarımsal üretim yapan insanlarımızı desteklemelere muhtaç bırakan, kazanmasını engelleyen problemleri ortadan kaldırmak olmalıdır. İstikrar, kalıcı çözümlerdedir. ” dedi.
Sürdürülebilir tarım uygulamaları hakkında ise, “Organik tarım ve iyi tarım uygulamaları çok yaygınlaşmış değil. Pazar ve talep konusundaki sıkıntılar ve tarımın ülkemizdeki genel sıkıntıları giderildiğinde daha iyi olacağı öngörülebilir. Bu husus da Türkiye de Tarım Sektörünün İhracatta Karşılaştığı Problemler Ve Sektörü Geliştirmenin Yollarına baktığımızda doğru tarım politikaları, doğru Ar-Ge yatırımları, üniversitelerden çiftçiye bilgi aktarımının olmaması, girdi maliyetleri, eşitsiz kazanç ve bence en büyük hatalardan birisi enflasyonu tarımsal ürünleri kullanarak kontrol etmeye çalışmak bir de çiftçilerin önemsenmemesi. Zaten kıt kanaat geçinmeye çalışan orta ve küçük ölçekli çiftçilerimizin ürünlerinin değerini düşürmek problemlerin başında geliyor.” diyerek sürecin zorluklarını açıkladı.



Kooperatifçilik küçük balıkların birleşerek büyük balıklara yem olmamasıdır
Erdoğan Tanış, Tarım Kredi Kooperatifi ve Çiftçilerin sona erdirilemeyen mağduriyeti hakkında yüksek faizlerle mücadele etmek zorunda bırakılmasına “Tarım Kooperatifleri, çiftçilerimizin gücünün yetmediği ekipman, pazar, araç- gereçlere kolay ulaşabilmesi ve seslerini duyurabilmelerinin anahtarıdır, Kooperatifçilik, küçük balıkların birleşerek büyük balıklara yem olmamasıdır. Fakat şuan en büyük sorunumuz ‘çiftçimiz kazanamıyor’. Biz ziraat mühendisleri çiftçi ve çiftçiye en yakın meslek olarak yaşanan mağduriyeti ve sıkıntıyı hem görüyor hem yaşıyoruz. Para kazanamayan çiftçinin borçları yüksek faizlerin de etkisiyle çığ oluyor. Biz çiftçiler mevcut hükümet tarafından umursanmadığımızı düşünüyoruz. Onları destekleyenlerimiz de diğerleri de hemfikiriz.
Covid-19 sonrası Türk Tarım Politikalarını büyük oranda şekillendirecek olan önemli konulara baktığımızda öncelikle Dünyada söz sahibi olabilmenin önemini pandemi döneminde bir kez daha tecrübe etmiş oluyoruz. Ekonomimizin olumsuz durumlarda ayakta kalabilmesinin temelinde gıdada ve tarımda kendine yetebilmek, oldukça önem teşkil ediyor. Tarımda üretimin ve üretilen ürünlerin değerlerinin arttırılması konusunda ciddi adımlar atılması ve nüfusu kırsala çekmek için bir çaba gösterilmesi de gerekmekte.

Türkiye’nin tarım politikalarına etki eden küresel nedenlerin doğurduğu yerel sorunlara baktığımızda ekonomik yapılaşmalar, özelleştirmeler, yanlış politikalar ve tarım sektöründe oluşan fiyat dalgalanmaları, ekonomik krizler, arz talep dengesinde yaşanan durumların hem üreticiye hem de tüketiciye olumsuz etkisi gübre, mazot ve diğer tarım ürünlerindeki fiyat artışları, tarımsal üretimi derinden etkilediğini görmekteyiz. Bu süreç de hükümet dalgalanmalar karşısında ithalat ve tanzim satış gibi hem geçici hem de problemin temeline inmeyen, kırsal kesimde yaşayan kesimin ve çiftçilerin temel sorunlarını çözmekten uzak tali yöntemlere başvurmaktadır.
Türkiye’nin mevcut tarım politikalarının geliştirilebilmesi için tarıma dayalı sanayide dışa bağımlılık azaltılmalıdır. Bunun yanı sıra tarımsal ürünlerde kendine yeterlilik düzeyinin yükseltilmesi, tarım gelirlerinin artırılarak sağlanan gelirlere de süreklilik kazandırılması, tarım ürünleri ihracatının artırılması, kırsal kesimin kalkınması ve tarımda yeni teknolojilerin kullanılmasına olanak sunulması gerekmektedir.
Diğer yazılarımızı okumak için ana sayfamızı ziyaret etmeyi unutmayın!