Uncategorized, Yaşam Tarzı

Toprağa Küsmek

Buralarda gün erken başlar, kınalı parmaklar gün ağarmadan çoktan çeşme yolunu tutar, demir bilek kollar önceki günden kalma kürekleri, orakları ait olacağı yere götürür, pembe yanaklı analar kuzularına yem verir, çocuklar ise güneşin güldüğü ilk andan bile önce bilyeleriyle, kendi yaptıkları bez bebekleriyle sokakların yolunu tutar. Doğayla iç içe olmayı, toprağı sevmeyi buralarda doğan her yavrunun elde ettiği bir mutluluk diye sayar her kalp.

Köy halkı çalışmadan geçirdiği bir günü kendine cehennem sayar. Hayatta kalmak için ekmek savaşı veren her bir çift göz bu acıyı tatmıştır çünkü toprak demek aş demektir oralarda. Başakların eğik boynundan, tomurcuğun ağlayan tarafından, esen rüzgardan anlarlar ekip biçmeyi. Onlar ektikçe kuşlar, börtü böcekler, kundakta uyuyan bebek, sevdasını bekleyen bir yürek doyar…

Anadolu toprağı da insanını sever. Kapalı havada bir bulut gövdesinden süzülen ışık huzmesi gibi gelir bereket onlara. Verdikçe verir toprak. Ne kızar ne de ekşitir yüzünü ancak derinliğini katar onlara. Kırlarda yayılan insan seslerini türkü sayar kendine. Sazın telleri vurdukça bir yaprağı indirir aydınlık yüzlere hafif hafif salınarak.

Saz der Anadolu insanı yazgısına. Türkü der yaşamına.  Kavuşamadığı yârine selam gönderir onunla, gidene de ağıt yakar , kalana da hasret olur, çığ gibi sitemini her tele vurdukça atar, sevincini de yumuşak yumuşak aksettirir…

Çocuklar güle oynaya ve bir o kadar da günün haklı yorgunluğu yüzlerinde asılı, sırtları kırmızıya çalmış koyunlarla beraber eve döner. Kızgın güneş yerini ayın görkemine bırakır, yıldızlar gözünü açar, tarlalar bir sonraki güne samimiyetini saklar. Yavaş yavaş cırcır böcekleri keser gecenin ıssız sessizliğini. Derenin şırıl şırıl akan sesiyle tüm ahali sıcak yataklarında bir yastıkta yarınki güleçliğini bekleyerek uyur.

İşte bir sabah daha yalınayak çoban gitmiş derenin kenarına. Çocuklar da peşlerinden hoplaya zıplaya ellerinde salça ekmekleriyle çobana yoldaş oluyorlar. Çeşmelerden sular çekilmiş, tarla sürmek için artık her şey tamam. Sonra birden toprak kayıyor altlarından. Her şey tepetaklak şimdi. Eller yüreklerde.  Çocuklar korkmuş, sular dökülmüş, koyun sürüsü bağırıyor acı acı. Geriye dönük atlar ürküp koşuyor, koyu kızıl bakıra çalan gözlerde yaşlar akıyor, ana baba herkesin yüreği kuş misali atıyor. Kış geliyor , kara ayaz kaplıyor, bir gri duman boğazı yakıyor…

Toprağın kalbi artık çok uzaklarda atacak. Suyun şeffaf rengi kızıllaşacak, korkusuz gözler artık yüreklere değil acıya kırpacak. Sıcak damlalar kirpiklere doğru hasretten yol alacak. O yol, bekleyenlerin yüreğinde sızı olarak anılacak.

Bu bir kara haber: Savaş. Anadolu’nun yazgısı…Analar gönderiyorlar Ahmetlerini. Eli tutan herkes gidiyor. Anadolu soruyor şimdi benim Ahmet’im nerede? Aş derdinde olan herkes çıkıp soruyor topraktan. Kara gözlü yumuşak bakışlı Ahmetler şimdi vatan derdinde. Geride kalanlar, toprağa küs. Tekrar bahara gözlerini açmak için toprağa küs…

Bir Cevap Yazın