Psikoloji

Uyan Mısın Uygulayan Mı?

   Çoğunluğa uymak… Hayatımızın her alanında karşımıza çıkabilen bir durum. Mesela arkadaş ortamında herkes aynı mekânı söyledi diye fikir belirtmemek, sınıfta kimse soru sormadığı için anlamadığınız yeri soramamak, sevmediğiniz bir şeyi bir grup insan sevdiği için seviyormuş gibi yapmak ya da daha birçok örnek… Bazen isteyerek bazen istemeyerek uyum sağladığımız bu durumlar kafanızda kendi anılarınızdan canlanmıştır. Belki de onlar aklınızdan geçerken kabul ettiniz yaptığınızı. Öyleyse düşünün, doğruluğundan emin olduğunuz bir duruma sadece içinde bulunduğunuz grup yanlış diyorsa onlara uyar mıydınız? Eminim kendi doğrusunu savunmak isteyen onlarca kişi çıkar bu sorunun cevabı için. Sözde söylemesi kolay, o zaman bir de gelin bunun deneyinde neler olmuş bakalım.

   Solomon Asch, 1956 yılında grubun bireylerin davranış ve kararlarına etkisini anlamak için bir deney yapmıştır. Gönüllü üniversite öğrencilerinden oluşan katılımcılardan istenen şey onlara gösterilecek iki tabloyu kıyaslamaktır. Tablolardan birinde tek bir çizgi vardır. Diğerinde ise kısa, orta ve uzun olmak üzere üç çizgi bulunur. Yani katılımcıların tek çizginin diğer karttaki üç çizgiden hangisiyle aynı boyda olduğunu söylemeleri gerekmektedir. Aslında düşündüğünüzde oldukça basit. Ortada gözle görülür bir doğruluk olacakken kim buna yanlış cevap verebilir ki diyebilirsiniz ama olaylar hiç de öyle gelişmiyor.

Deney başlar ve grup içinde aslında gerçekten deneye katıldığını sanan bir gönüllü üniversite öğrencisi vardır. Geri kalan ise Asch’in asistanlarıdır. İlk başta herkes tek çizginin diğer tablodaki üç çizgiden hangisine benzediğini doğruca söyler fakat daha sonra Asch’in asistanları bilerek yanlış yaparlar. Örneğin tek çizgi kısaysa diğer tablodaki üç çizgiden uzuna benzetirler ya da tam tersini yaparlar. Bu yanlış cevapları duyan gönüllü katılımcı en son soru cevaplama sırası kendine geldiğinde doğruyu bildiği halde gruptaki tek farklı cevap veren insan olmaktan çekinerek gruba uyum sağlar ve yanlış cevabı verir. Toplamda 12 katılımcıyla ayrı ayrı yapılan etaplarda hepsinin doğru cevabı verecek bilgi ve birikime sahip olmasına karşı %32’si yanlış cevap vermiştir. Sadece grupta çıkıntı olmamak ya da fark yaratmamak için doğru bildiğinden, gözüyle gördüğünden vazgeçmiştir.

Aslında düşününce %32 düşük bir yüzde diye geçirebilirsiniz içinizde ama bu deneyde katılımcıların doğru bir şey hatırlanmaları istenmiyor. Eğer öyle olsaydı 12 katılımcı zaten ben yanlış hatırlıyor olabilirim diye çok daha yüksek bir oranla gruba uyabilirdi. Oysa kendi gördükleri doğrudan şüphe ederek Asch’in bilerek yanlış cevap veren asistanlarına uyma ve onay alma duygusuyla hareket ettiklerinden %32 hiç de düşük bir yüzde değildir.

   Başta söylediğim gibi hayatımızın her alanına uyarlanabilen bir durum olsa da bu durumdan en iyi yararlanan politikacılar ve reklam sektöründekilerdir. 1845 yılında Amerikalı aktör Dan Rice’ın Zachary Taylor’ın başkanlık kampanyası boyunca ‘herkesin olduğu yere gelin’ gibi bir anlam taşıyan ‘sürüye katılın’ ifadesini kullanması Taylor’ın başkanlığı kazanmasına yardım etti ve bu terimin insanlar üzerinde ne dereceli etkili olduğu anlaşıldı. Yani bu durum ilk etkilerini o zamanlarda gösterdi. Daha sonrası ise zaten belli. Günümüze kadar gelmemizi, belki de bu düzenin içinde olmamızı sağlayan çoğunluğa uyma davranışımızın akıllıca şekillendirdiği politikacılara ve reklam sektörüne dayanır.

Örneğin her seçimlerden önce sayısı artan siyasi anketlere bir göz atalım. Tabi anketlerin yanlı ya da yansız yapılması etkeni de önemlidir fakat neredeyse bu teknoloji çağında hem yanlı hem yansız yapılmış siyasi anketler karşımıza çıkmaktadır. Tahminen karşılaştıkları anketlerde hep en önde olan bir adaya denk gelmişlerdir ve bu onlara empoze olmaya başlar. Daha sonra insanlar bu anketlerden etkilenerek en önde olan adayın seçileceğine hatta en iyi adayın o olduğuna inanmaya başlayabilirler. Belki de bu durumdan etkilenebildiğimizin farkında olan politikacılar kendilerine özel anket sonuçları öne sürüyorlardır, kim bilir?

Reklam sektörüne de bakacak olursak örnekler çok olduğunu görürüz. Çoğumuzun merakla takip ettiği influencerların paylaştığı o çok merak edilen çantanın anında tükenmesi, televizyonda gördüğünüz indirim günlerinde yoklukta gibi alışveriş yapılması, hatta her sene meşhur ‘Black Friday’ günlerinde mağazaların yağmalanması…

O çanta tükenir çünkü her anını takip ettiğiniz bir insan paylaşmıştır. Onda varsa önemli kişilerde olabilir ve siz de mutlaka almalısınızdır.

İndirim günlerinde yoklukta gibi alışveriş yapılır çünkü herkes aldığı için o ürünü bir daha o fiyata bulamazsanız ne olacaktır?

Black Friday günlerinde mağazalar yağmalanır çünkü zaten herkes kapış kapış bir şeyler almaya uğraşıyordur dolayısıyla siz de onlara uymalısınız ki bir şeyler alabilesiniz…

   Tabi bu yazıdan sonra herkesten farklı olmalıyım, bu oyunlara kanmamalıyım gibi düşüncelere girmenizi istemem. Ama bir dahaki sefere arkadaşlarınızla otururken yemek yemeye gidileceğinde tek farklı mekân ismini siz düşünseniz bile söyleyin ya da sınıfın o sessizliğinde anlayamadığınız konuyu söylemekten çekinmeyin. Belki de bakarsınız grupta azınlıkta olsanız da size katılan birisi/birileri çıkıvermiş. Sadece siz, siz olduğunuz için varsınızdır. Düşünceleriniz ve duygularınızla diğerlerinden ayrılır, yine aynı şeylerle diğerleriyle beraber olursunuz. Önemli olan farkınıza rağmen korkmadan biricik düşüncenizi dışa vuracak kadar değerli görmenizdir.

Gotthold Ephraim Lessing özetlemiş aslında: ‘İsterseniz yanlış düşünün ama ne olur kendiniz düşünün.’

Yararlanılan ve İnceleyebileceğiniz Kaynaklar:

* https://www.kreatifbiri.com/suru-psikolojisi-bir-beyin-uyusuklugu/

* https://aklinizikesfedin.com/suru-psikolojisi-cogunlugu-takip-etmek/

* https://www.youtube.com/watch?v=7ZT8Sgi335Q&list=WL&index=22&t=1s

Bir Cevap Yazın