Edebiyat

YOK OLUŞUN DAHİ DİNDİREMEDİĞİ ISTIRAPLI BİR AŞKIN ANLATISI: RUH ADAM

Her şeyin, ama her şeyin yaratılmış, mevcut olduğu bir varlık aleminde yalnız “olasılık” denen mefhumun, yalnız “olasılık” değil; ne “olasılı”nın, ne “olasıl”ın, ne “olası”nın, ne “ola”nın, ne “ol”un, ne de “O”nun var olmadığı bir dünyada, pençesine kıskıvrak yakalanan onulmaz bir aşk hastalığından kurtulmanın imkanını arayan bir hikayenin romanı.

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla
Ey sen ki gönüller tutuştu her bakışınla

Bu öyle güçlü, öyle karşı konulmaz bir aşk ki yalnız “ihtimal” kavramının yaratılışının ihmal edildiği bir varlıklar aleminde; güneşi ısıtan kaynak, gezegenleri döndüren güç, kainattaki her şeyin yakıtı, Selim Pusat’ın kemiklerini eriten, gözünü karartan, şuurunu bulandıran, takatten düşüren, kapıldığı aşk hastalığıdır. Bu hastalıktan kurtularak o dünyada yaşamak ya da o dünyada yaşayarak bu hastalıktan kurtulmak imkansızdır.

Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse

Adeta oksijene alerjisi olan bir ciğerle nefes almaya çalışmak gibidir bu aşk. Ciğere batmaması için yavaş yavaş, sığ sığ nefes alınır fakat bu sığ soluklar bir noktadan sonra ciğere yetersiz gelince birden çekilen bir derin solukla ciğeri eriten bir havayı sineye doldurmak gibidir. Nefesini tutarak yaşamaya çalışmak gibidir bu aşk.

Ruhun mu ateş yoksa o gözler mi alevden
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu

Sürgüne güneşe gitmiş ve güneşte yanmadan, erimeden, kurumadan,
kavrulmadan yaşamaya tutsak olmak gibidir bu aşk. Bu imkansız aşkın çaresizliği onu bu ıstıraptan kurtulmak için bir kul faniliği ve acizliğinden tanrı azameti ve kudretine erişip kendi mahkemesini kurdurabilecek, hatta o mahkemede dinlerle, tarihle, geçmişle, bugünle ve gelecekle kendini yargılatabilecek bir güce ulaştırsa da o mahkemede kendini beraat ettirebilecek kararı çıkartabilmekten acizdir.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler
Tek bendeki volkanları söndürse denizler

Böyle bir imkansızlık kapanına kapılan Selim Pusat için bir kurtuluş seçeneği yoktur. Ölüm dahi, hatta yok oluş hali bile bu ıstırabı dindirebilecek bir çare değildir. Öyle ki yok olsa bile, hatta yok olmaktan da öte hiç var olmamış olsa bile, kulak verildiğinde derinlerde bir yerden bu ıstıraplı aşkın iniltileri işitilebilir.

“-Bir erkek, ‘Istırap çekiyorum; sen de beni seviyor musun?’ diye ağlıyor, bir kadın da buna ‘Sus, sus, ben de ıstırap çekiyorum!’ diye cevap veriyordu.”

Bir Cevap Yazın