Aşkın Gölgesinde Bir Yok Oluş: Amy Winehouse

Amy dendiğinde akan sular durur, belki de döneminin en başarılı ve bir o kadar en sansasyonel sanatçısıydı Amy. Yaşantıları, kendisine has yorumu ve çektiği eyelinerdan yaptığı topuza kadar hepimizin kafasında bir portre oluşturdu. Genç yaşlardan itibaren müziğe olan ilgisi ve -belki de bir noktaya kadar- takip ettiği olasılıkları onu bize, bizi de ona itti. Önemli kişilikler hep bir adım ileride başlıyor belki ama sonları hep tahmin edilemez oluyor. Amy bize sadece tek bir vasiyet bıraktı, “Back to Black”, onlarca sanatçı tarafından coverlandı ama hiçbir zaman aynı tadı vermedi. Aradıkları tatlar hep başkaydı belki de ama “Back to Black” ile bunu iletemediler. Şarkının adı Amy’nin kaderi oldu. Tesadüf mü yoksa kader mi? Şu anda bu satırları yazarken bile; her bir tonlama, her bir vurgu bir şekilde darbeliyor beni. Doğru seçimler, yanlış insanlar; Amy’i Amy yapan aşkı, onun sonu; bizim ise sonlarımızın başlangıcı oldu.
“Hayat çok kısa. Her an her şey olabilir. Oluyor da… Bu yüzden, ama’ları, belki’leri oturup düşünmenin de bir önemi yok.”
Amy gibi düşünmek onun gibi sevmek, o olmak; onu anlamak. Gösterilen ve olunan arasındaki o ince ama bir o kadar da kalın ayrım. Tüm sorunlar, yaşanılanlar, tutunabilmek; kabul edilmek… Amy yalnızdı, düşmanlarla ve avcılarla dolu bir toplumda var oluş mücadelesi verdi, içine attıkları her bir şarkısında bir çığlık, bir yakarış oldu ama kimse duymadı.
Rehabilitasyona yatmak istemedi, babasına seslendi, o da duymak istemedi. İnsanlar gözü dönmüş canavarlar gibi sadece tüketmek istedi, tüketilmeden tüketmek. Vermeden almak ve sevmeden sevilmek. Amy Winehouse kendisini sevmedi ama en kötüsü sevilmek de istemedi. Bir yandan sevgiye açtı ama bir yandan da sevilmemeye yemin edermişçesine kabul etmedi. İstenmek, arzulanmak, başkasının kollarında huzur bulmak onun için ne kadar mutluksa; karşı taraf için bir o kadar cehennemdi. Buna inandı ve o kadar sevdi ki, Black’in sevgisini kendisinde harcamasını istemedi.
“Hakkımda metiyeler düzülecek kadar kusursuz biri olduğumu düşünmüyorum. Bu yüzden daha fazla yazmayın!”
Diyebilirsiniz ki onun için nasıl konuşabiliyorsun? Hangi vasıfla bu sözleri sarf ediyorsun? Haklısınız ama hepimiz bunu yapmıyor muyuz zaten? Başkaları için konuşuyor, hatta başkaları için yaşıyoruz. Demem o ki, etrafımızdaki her şey, her bir varlık bizim onu algılamamız ile var. Benim için Amy, bir aşk kadını. Siyah ve beyaz olmaktan griye çalamamış bir renk, sevmiş, sevilmek istenmemiş bir nergis. Sonbahar sabahlarım, her bir ayrılık sonrası ayağa kalkışım hep Amy sayesinde oldu. Aşkın kaybedilen bir oyun olması ya bizim oynamayı bilmemizden ya da oyunun kurallarının sürekli değiştirilmesinden ama en önemlisi bizim sevmeyi bilmememizden; kendimizi ve “sevmeyi” sevmeyi.