Edebiyat, Kitap, Sanat, Yazar/Şair

Benlik Çatışmaları ve Kimlik Problemleri: “Ben Ruhi Bey Nasılım” Şiiri Üzerine Bir İnceleme

“Doğrusu anlamıyoruz Ruhi Bey
Her insan biraz ölüdür
Biz ki bir bütünün parçalarıyız, biliriz
Her insan biraz ölüdür”

Giriş

Edip Cansever, yaşadığı dönem kadar günümüzde de yenilikçi bir şairdir ve hala anlaşılmayı bekleyen bir cevherdir. Cansever’in şiir anlayışı ve elbette ki “Ben Ruhi Bey Nasılım” şiirindeki oluşturduğu karakterin zihin dünyası, onun çok katmanlı şiirlerinin değerini gözler önüne sermektedir. Bu çok katmanlı şiirlerin bütünüyle ve şeffaf bir şekilde incelenmesi ise beraberinde birçok zorluğu getirmektedir.

Cansever’in şiirlerini incelemenin zor oluşunun sebebi karakterlerinin birçok arketipsel unsur ve psikanalitik ögeyle yoğurulmuş olmasıdır. Bu sebeple şiirlerinin ruhuna inmek için öncelikle Cansever’in ruhuna girmek ve o pencereden dünyaya bakmak gerekir. Kapalıçarşı yangınında, dükkânının yanması üzerine asma katlı bir başka dükkâna geçen ve tüm zamanını asma katta okuyup şiir yazmaya ayıran Cansever’in yaşadığı bu münzevi hayat onun yalnızlıklarla bezeli şiirlerini oluşturmasında büyük etkendir. Antikacı dükkânının asma katı, Cansever’in Kapalıçarşı’yla diyalektik bir ilişki kurmasını sağlamıştır. Bütün ömrü boyunca yenilikten ve denemekten vazgeçmeyen Edip Cansever’in “düşüncenin şiiri”ni bulma ve bireyin içsel dramını evrenselle buluşturma noktasında, bir monologlar dizisi oluşturmasının yanında bir “toplum diyaloğu” da oluşturduğu da söylenebilir. Cansever’in öznesi, yalnızca kendisiyle değil, modern yaşamın kuşatması altında olan tüm bireylerle, bizimle konuşmakta ve bakışını da bize çevirmektedir.

Topluma Yabancılaşmış Birey

Cansever’in şiirlerinin dünyasına bir adım atmak istersek karşımıza keskin bir ana izleğin çıktığını görürüz: toplum kuralları içinde bunalmış birey. Cansever, Ruhi Bey karakterinin penceresinden bize hayatı gösterir. Cansever’in eseri bazı bölümlerinde âdeta bir belgeseli andırır. Sanki mikrofon uzatılmış karakterler Ruhi Bey hakkında konuşurlar. Bu kişiler önemlidirler çünkü bahsettiğimiz Ruhi Bey’in dünyasını, sesini duyuran, hemen bir yerlerden hatırlayıverdiğimiz tanıdık düz karakterlerdir bunlar. Cansever, şiirinde esasen toplumun sorunlarını ve bu sorunların bireyin iç dünyasıyla yarattığı çalkantıları ele alır. “Ruhi Bey nasıl ortaya çıktı? Ruhi Bey’i nasıl daha yakından tanıyabiliriz? Ruhi Bey nasıl biridir?” Tüm bu soruların cevapları için öncelikle Cansever’e kulak vermemiz gerekir:

“Bir gün Krepen Pasajı’nda bir başıma oturuyordum. Yazdı, hava sıcaktı. Pasaj da oldukça tenhaydı. Dipte, köşede bir garson uyukluyordu. Diyebilirim ki şiirime bir dekor hazırlanıyordu sanki. Nitekim biraz sonra ilk oyuncu sahneye girdi. Pasaj’a sık sık gidenler iyi bilirler, sakalları uzamış, saçları dökük ve yağlı, askılı pantolonunu karnının üstüne kadar çekmiş, omzunda birkaç kemerle dolaşan ve kimselerle konuşmayan bir adam vardı. Daha önceleri çok gördüğüm halde ilgimi pek çekmeyen bu adam, dışarıdaki masalardan birine, tam karşıma oturdu. Dikkatle izlemeye başladım. Kendi kendiyle konuşur gibi dudaklarını hafiften kıpırdatıyordu. Bir kadeh içki verdiler, içti. Birdenbire Ruhi Bey’i, daha yazılmamış olan Ruhi Bey’i bulduğumu anladım.” Cansever’in söylediklerinden yola çıkarak Ruhi Bey’in içimizden biri, sokakta veya bir pasajda karşılaşabileceğimiz toplum içerisindeki “görünmez” bireylerden biri olduğunu anlarız.

Edip Cansever İstanbul Kapalı Çarşı’daki dükkanındayken

Kimlik Problemi ve Benlik Çatışması

Edip Cansever’in en önemli karakteri Ruhi Bey, varoluş mücadelesi içerisinde ve kimlik sorunu yaşayan biridir. Güven Turan’ın ifadesiyle, “Ruhi Bey yüz ve maskeleriyle çoğalırken, ötekiler portre olarak kalır.” Ruhi Bey, şiirin ilk kısımlarında çocukluk yıllarına giderek, “Beni bir sardunya büyüttü belki” ve “Bir kadında bir çocuk hayaleti mi / Bir çocukta bir kadın hayaleti mi / Yalnızca bir hayalet mi yoksa.” diyerek varoluş trajedisini ve kimlik problemini ifade eder. O, “Bir ara pencere camında kendime baktım / Baktım ki, ben Ruhi Bey / Nasıl olan Ruhi Bey / Daha nasılım” sözleriyle kimliğini oluşturamamış bir durumda olduğunu anlatmak ister. Ruhi Bey’in iç konuşmalarıyla kimlik problemleri, yabancılaşması ve kendi karakterinin derin buhranları gün yüzüne çıkmaktadır:

“Nasıl olacaksınız Ruhi Bey
Bugün de erkencisiniz Ruhi Bey
Şarapla bira mı içiyorsunuz Ruhi Bey
Böyle sabah sabah Ruhi Bey
Akşam akşam Ruhi Bey
Akşam sabah Ruhi Bey
Cıgara alır mıydınız Ruhi Bey
Yakalım Ruhi Bey, yakalım
Böyle üşümüyor musunuz Ruhi Bey
Benim de ayakkabılarım su alıyor Ruhi Bey
Ne olur ne olmaz
Önümüz kış Ruhi Bey
Ee, daha nasılsınız Ruhi Bey
İyiyim iyiyim.”

Hemen sonraki mısralarda Ruhi Bey’in kendi benliğiyle çatışmasına şahit oluyoruz. Bir alt benlik üst benlik çatışmasının ortasında kalıyoruz adeta. Bu da Ruhi Bey karakterinin bölünmüş benliğinin ustaca aktarılmış bir yansıması. Bu kadar kısa sözle bu kadar çok aktarımda bulunmak elbette ki çok sık rastlanılan bir durum değildir. Ruhi Bey’i anlamak için bize verilen birçok ipucu, usta bir aşçının yemeğine eklediği baharatların görünmez ama bir o kadar da damağımıza belirginleşen aroması gibidir:

“Sizinle görüşelim Ruhi Bey
Vaktim yok, vaktim yok
Ruhi Bey, görüşelim
Vaktim yok görüşmeye kimseyle
Ruhi Bey!
Kendimle bile, kendimle bile.”

Ruhi Bey’in parçalanmış benliğiyle savaştığını başka dizelerde de görürüz. Çocukluğundaki otokrat baba baskı ve korkusu ve daha sonraları üvey annesi ile yaşadığı cinsel deneyim benliğinin parçalanmasına yol açar. O, parçalanmış kişiliklerinden birini öldürerek benliğini kurmaya çalışır:

“Ve o gün ilk defa ölüsünü gördü Ruhi Bey
Soğumuş gövdesini gördü
Donuk gözlerini, durmuş kalbini
Gördü neye benzerse bir ölü.”

Tam bu noktada karşımıza başka bir artekip çıkar: benlik (self). Jung, yaşamın amacının benliği tanımak olduğunu ifade eder. Benlik, bireyin kişiliğinin her yönünü eşit biçimde temsil eder. Buna göre, benliğini/kendiliğini tanıyan bir kişi daha az bencil olur. Bu arketipi “Kendilik (self) arketipi, bilinçdışında elde edilmesi zor bir hazine gibidir. Mitolojideki devler ve ejderhalar ile yüzleşip zor bir mücadeleden sonra onu yenen kahraman gibi, birey de egosuyla yüzleşmeli ve onu aşarak bütünlük haline ulaşmalıdır.” şeklinde açıklamaktadır Bilal Sambur. Birey, self’e ulaşmak için büyük çabalar sarf eder. Oğuz Cebeci ise bu konu hakkında “İnsan ruhunun bütünlüğünü temsil eden ‘benlik’, rüyalarda görülen imgelerin kaynağı, zıtlıkların bileşimidir; hem egoyu hem de egonun diğer unsurlarını oluşturur.” demektedir. Ruhi Bey’i sürekli bilinç ve bilinçaltı arasında çekişmeler yaşayan, kimlik bölünmeleriyle self’e ulaşmaya çalışan bir karakter olarak görürüz. Bu nedenle çoğu bölümde kendisiyle konuşur ve hatta kendisiyle bile görüşmeye vaktinin olmadığını söyler.

Sonuç

Cansever’in yaşadığı dönemde yenilikçi bir şair olduğundan ve günümüzde de bu yenilikçi kimliğini asla kaybetmediğinden bahsetmiştik. O hayata veda etse bile şiirleri hâlâ güncelliğini korumakta ve incelenmeyi beklemektedir. Cansever bütün ömrü boyunca yenilikten ve denemekten vazgeçmeyen “düşüncenin şiiri”ni bulma ve bireyin içsel dramını evrenselle buluşturma noktasında, bir monologlar dizisi ve “toplum diyaloğu” da oluşturmayı başaran bir şairdir. Cansever’in öznesi, yalnızca kendisiyle değil, modern yaşamın kuşatması altında olan tüm bireylerle, bizimle konuşmaktadır.

“Ben Ruhi Bey” nasılım adlı şiirin romansı bir havada uzun soluklu oluşu Cansever’in Ruhi Bey’in yolculuğunu bize aktarması yönünden oldukça dikkate değer bir yöntemdi. Ruhi Bey’in toplumda yalnızlaşması, varoluşçu bir mantaliteyle kendi kimliğini arayış çabaları onun parçalanmış birçok benliğiyle mücadelesini doğurmuştur. Arketipsel açıdan da incelendiğinde bireyin benliğini bulma çabası ve bastırdığı, gizlediği gölge benliklerinin oluşu Cansever’in yarattığı karakterin kolektif bilinçaltı ögeleriyle sarmalanmış, çok katmanlı bir yapıda olduğunu gözler önüne sermektedir. Şiirin bize kattıklarının yanında bizim de şiire kattıklarımızın olduğunu görmek herkes için ilginç bir deneyimdir. Umarız Cansever’in kıymetli şiirini incelemeye çalıştığımız bu çalışma, gelecekte başka çalışmalara katkı sağlar. Çünkü son olarak söylememiz gerekirse Ruhi Bey hâlâ “tahlilini arayan” bir karakterdir…

Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi Bey
Ölümü gömdüm, geliyorum
Bir sonbahar günüydü, geliyorum
Güneşler buz gibiydi, geliyorum
Ve bütün kötülükler
Ölümün armaları gibiydi
Size anlatırım, geliyorum.”

Kaynakça

  • Cansever, Edip. (1976), “Ben Ruhi Bey Nasılım”, İstanbul, Koza Yayınları.
  • Cansever, Edip. (2000), “Yaşamımda İlk’ler”, Gül Dönüyor Avucumda, İstanbul, Adam
  • Yayınları.
  • Cebeci, Oğuz. (2009), Psikanalitik Edebiyat Kuramı, İstanbul, İthaki Yayınları.
  • Jung, Carl Gustav. (2001) “Dört Arketip”, Çev. Zehra Aksu Yılmazer, İstanbul, Metis Yayınları.
  • Karabulut, Mustafa. (2015), “Arketipsel Bakış Açısıyla Edip Cansever’in Şiirlerinin İncelenmesi”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 4.
  • Karabulut, Mustafa. (2011), “Edip Cansever‟in “Medüza” Şiirine Varoloşçu Bir Bakış”, Erdem Dergisi, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
  • Öcal, Oğuz. (2013), “Bir Şair, Bir Antigonist Tavır Edip Cansever” Ankara: Akçağ Yay.
  • Sambur, Bilal. (2005), Bireyselleşme Yolu Jung’un Psikoloji Teorisi, Ankara, Elis Yay.
  • Şahan, Kayhan. (2009), “Ben Ruhi Bey Nasılım?”, Türk Edebiyatı Fikir ve Sanat Dergisi, Sayı 431.
  • Turan, Güven. (1986), “Yüzler ve Maskeler – Edip Cansever’in Şiirine Genel Bir Bakış”, Adam Sanat.

Bir Cevap Yazın