Gelmeyecek olanın beklenmesi üzerine
Ne zor şeydir insanın asla gelmeyeceğini bildiği bir şeyi beklemesi, zamanla geçer sanılmakta, unutulur diye addedilmekte, ancak geçen tek şey zaman olacaktır bu süreçte. Salt sevgi olarak da ele alınmamalı üstelik, kişiden kişiye değişir beklenen olgu, kimi bir insanı bekler, kimi bir haberi, kimi bir gülümseyişi bekler hayattan, kimi kazanmayı düşündüğü geleceğini. Ve gerçekten inanmış bir beyin, gerçekten hissetmiş bir ruh, içinden çıkarıp atamaz tüm beklediklerini, hayata tutunabildiği bir daldır kendisi için. Karşılık beklenir ya kimi olgudan, bir o kadar da mevcuttur karşılıksız yapılan tutumlar, mesela karşılıksız iyilik , insanın karşı taraftan bir beklentisi olmadan sadece iyilik yapmış olmaktan, sadece bir insanın yüzüne tebessüm kondurabilmekten aldığı huzur dolu keyif. Bir de karşılık beklenen olgular vardır şu dünyada, birini sevmek gibi mesela, karşılıksız çıktığı an da insanın içine işlemekte keyifsiz bir hüzün hali. Sonuç olarak karşı tarafta uyanmayabilir aynı hissiyat her daim, bu konuda uzatılsaydı mikrofon bir şaire , Nazım Hikmet’e mesela derdi ki ; “…Yani sen elmayı seviyorsun diye, Elmanın da seni sevmesi şart mı?…” tam da o misal. Lakin anlamlandırmak güç bazı şeyleri , tercüme de edemezsiniz o an ki duygu birikiminizi, başı dumanlı bir deli dağ geçer içinizden ve bir derin çağ kapanır pencerenizin yansımasına değin.

Ve beklersiniz işte gelmeyeceğini bile bile, teninizin her zerresini kavururken geçen zamanın kum taneleri, şairler bir isim vermiş bu duruma “Vuslat” diyerek, psikologlar ise “Öğrenilmiş Çaresizlik”. Ve işin duygu yükünü bir kenara bırakıp tarihsel süreçte ele alınırsa, birçok branşta yer alan birçok sanatçıyı ve sanatın içeriğini de etkilemiştir. “Gelmeyecek olanın Beklenilmesi” kavramı, zira ressamlar beklenileni tasvir etmişlerdir tuvallerinde, şairler ise dizelerine aktarmışlardır gelmeyecek olanın çaresizliğini, yazarlar uzun satırlara dökmüşlerdir bu olguyu, heykeltıraşlar kile, bronza ve tunca kazımışlardır eksikliği. Ama her daim vazgeçilmez ögelerinden biri olmuştur sanatın. Zira umut beslemektedir en büyük ilhamları. Ve şuna değinmeden de geçemeyiz ki; “Gelmeyecek olanın Beklenilmesi” kendi içinde bir paradoksa dönüşmüştür zamanla , zira beklendiği için gelmemektedir artık. En güzel şeylerin insanın başına beklenmedik anlarda gelmesi gibidir hayat. Özetle konuyu tanımlayan bir fikir ile kapatmak adına sözü Sabahattin Ali’ye bırakırım; “Bu hayatta mutlu olmanın yolu beklentiyi düşük tutmaktır.” À bientôt…
