Hümanizmin Sanattaki Sureti: Davut Heykeli
Varoloşçu felsefenin öncü isimlerinden Heidegger, bir sanat eserine bakış açısındaki perspektifin değerini “dünya resim oldu” şeklinde ifade eder. Dünyanın resimde taklit edilebilir olmasına karşın sanatçının eserine vermek istediği anlama dahil olan ve özne konumundaki insana olan ilgi zamanla antikiteye özlemle birleşmiş ve eski birikimlerin yeniden canlandırılması fikri gelişmiştir. Rönesans’taki insana yönelen bu ilgiyi Anna Carola Krausse “İnsana ilgi, Tanrı, hayat ve her şey hakkında yorum ve bunun için ilk önce kendi aklını kullanmak” olarak tanımlayarak bu akımdaki ana fikri özetler.

Rönesans ile antik kaynaklardan esinlenmek popülerlik kazanmıştı. Toplum için hassas bir kaynak olduğundan çoğu çekingen olsa da sanatçılar, tarih öncesi karakterlerle kendi sanatını birleştirmek istiyordu. Bu dönemde önem kazanan hümanizmin sanattaki suretlerinin kendini en açık ve net gösterdiği Davut Heykeli, seyircisinde bıraktığı etkiyi 5,17 metrelik boyuyla olduğu kadar gerçekçi detaylarıyla da sağlar. Öyle ki sanki her an ani bir hareketle başını bize çevirecek, omzundaki taşı direkt karşıya fırlatacak gibi bir havası vardır ve bu bir nevi sanatçının illüzyonudur ve seyirciyi tabi ki içine çeker. Michelangelo’nun bu başarısının, uzun zamandır kadavralarda yaptığı gizli incelemelerden kaynaklandığı kabul edilir.
Michelangelo, kimi araştırmacılara göre meşhur “Pieta” heykelini yaptığında henüz 24, Rönesans heykel sanatının başyapıtı kabul edilen “Davut Heykeli”ni yaptığında ise 29 yaşındaydı ve artık usta kimliği kazanmıştı. Bu heykeli yapacağı mermer blok ise, başka bir sanatçı tarafından yontulmaya başlanıp vazgeçilmiş, kenara atılmış haldeydi adeta Michelangelo’nun onu alacağı anı beklemekteydi. Daha önce Donatello ve Andrea Del Verrocchio gibi sanatçıların yaptığı Davut heykellerinde ki betimlemlerden farklı olarak Michelangelo, Davut’un Golyat’a saldırmaya karar verdiği o anı canlandırmak istemişti. Davut’un yüzündeki o hafif endişe, birazdan ona doğru koşacak olan Golyat’a doğru, iki kaşının tam ortasına atacağı ve onu devirecek taşı isabet ettirmeyi planlar gibidir kafasında.

Genç bir delikanlı olan Davut kaslıdır damarları belirgin olacak kadar vücudu sıkıdır. Çıplaktır çünkü antik dönemlerde yaşamış bir fısıltıdan ibarettir fakat şimdi fısıltıdan fazlası olmaya hazırdır. Michelangelo, heykelin çıplaklığıyla seyircisini vermek istediği mesaja hazırlar. İnsan şimdi kilise, devlet, otorite karşısında en saf haliyledir, kendinden emindir, hepsinden yücedir çünkü gücünün farkındadır ve kanıta ihtiyacı yoktur. Ona saldıranı, bir taş ile alt edebilir. İnsanın yüceliği Davut’un toy suretiyle anlatılmaktadır; ideale kavuşmuş bu vücut zarifliğiyle çelimsiz görünürken bir yandan antik çağ tanrısı gibi etkileyicidir ve bu sanatsal kurallara Michelangelo tarzı bir baş kaldırıştır.



Sanatçı doğada olup bitenlerin imgelerini estetik biçimde optik görme kuralları doğrultusunda eserine yansıtırken; kendi birikimi ile anlatmak istediği konuyu yorumlarken, bir noktada toplumun norm ve kurallarına uygunluğu düşünmelidir yani aslında sanatçı sanatta pek de serbest değildir. Ne de olsa toplum bu sanatı anlamalı, ötesini görebilmelidir. Sanatçı, çoğunlukla verilmek istenen mesajların açık seçik algılanamayacağı bir geleneğe bağlıdır.
İşte bu noktaya bir gönderme olarak Michelangelo gerçekçi sanatıyla büyüler, Davut söz konusu geleneğin dışına çıkarak “özgürlük!” diye bağırır. Yine de heykel, zaman zaman sansürlenmiştir.
Sanatta yaptırım uygulamalarının engellediği düşünce özgürlüğüne rağmen Rönesans içinde hümanizmin yeşerip büyümesine etkisi olan Michelangelo’nun başarısı, onsuz bir Rönesans düşünmeyi imkansızlaştırır; günümüze dek uzantılarını yaşadığımız “ideal vücut yapısı” kavramına bizi yabancılaştırır.
Yani aslında hümanizm ilkelerini göz önüne alınca sanatçının vermek istediği mesaj, insan merkezciliğinin tanrısallığa baskın olması gerektiği, tanrı imgelerinin doğal olarak her anlamda insan esinli olduğudur; “büyük canavar” devletin ya da otoritenin değil doğrudan insanın yararını gözetmesi gerektiğidir.

