Sonsuz Bir Hiçlik – Deneme
Zihnim kalabalık, bedenim ağır. Bu et yığınını ayakta tutmak güç, yoldayım ve ben böylesine ağırken bu yollar çok uzun. Daracık alanda ne çok insan var, herkes ezberlediği yollardan koşuyor, dünyaları var kendileri kadar, belki çok şey başaracaklar, çok çalışacak çok yorulacaklar yaşadım diyecekler hem de bu kadar sınırlı alanda. Bedenimi dinlendirmek istiyorum, bedeninin kölesi olan diğer insanlar gibi, tüm her şey onun canlı kalması için üstelik ruhlarımız bu kadar ölüyken.

Düşlediklerim böylesine sonsuzken dünyam neden böylesine küçük, şimdi bu akşamüzeri bu yıldızlar öyle parlak hem de tüm bu ışıklı yüksek yapılara rağmen, eve varmama daha çok var, unutmak istiyorum, bu sınırlı alandan çıkmak, bedenimi bu kalabalık kenti, gürültüyü, yaşam denilen bu yaşamsızlığı, dünü ve yarını geride bırakıyorum. Önüm alabildiğince sonsuz, aklım bu sonsuzluğu kavrayabilecek kadar gelişmemiş, belki bildiğim en büyük sayıdan daha büyük bir evren, insan sayısından çok galaksi var. Bundan yıllar yıllar önce Edwin Hubble Samanyolu’nun ötesinde de galaksiler oduğunu söylemişti, onun demesine göre evrendeki milyarlarca galaksiden yalnızca biriydik. Belki ilk kez o zaman bu denli küçülmeye başlamıştık. Üstelik biz hırslarımızdan bile daha küçük olan bu gezegende yaşarken evren sürekli genişliyordu, yıldızlar, galaksiler, bu gaz bulutları birbirinden uzaklaşıyordu, evrenin bu sonsuzluğu karşısında dünya tek perdelik bir tiyatro sahnesiydi. Tüm o böbürlenmeler, bir toz zerresi için dökülen kanlar, bu daracık alanın yalnızca onlar için var olduğunu sanan o üstün ırklar, krallıklar, imparatorlar, düne yarına her şeye hükmetmeye çalışan bizler, kendimizin kölesi olmuş bizler.

Zamanın göreceliliğine bakarsak eve varmama daha çok var. Şimdi benim ne Nietzsche’nin hiçlik koltuğunda gözüm var ne de Adolf Hitler’in o büyük dünyasının koltuğunda, bizler çok kez karanlıktan şikayetleniyoruz oysa bir mum dahi yakmanın çabasını göstermeyi yeğlemiyoruz. Bu yaşamı bu dünyayı sınırlandıran adeta bir toz zerresi kılan bizim eylemlerimiz ve eylemsizlik halimiz. Görüş açımızı , bu akıl almaz yıldızlardan tutun da akıl almaz küçüklükteki atomlara kadar, ne denli genişletirsek genişletelim insanlığın çoğu somut ve maddesel olanı yeğler, kolay olan ya da erişilebilen budur, tüm görünenin ötesindeki bilinmezlik bir merak konusu dahi olmaz çoğu için oysa merak tüm bilinmezliğe ilk ışığı yakar, tıpkı bilim gibi, tıpkı Tesla’nın yaktığı o ışık gibi. Bu sonsuz deneyimlere gebe dünyada bizi sınırlandıranın yalnızca düşüncede olduğunu kabul edelim, şimdi tekrar bu koşturan kalabalığa dönecek olursam, gördüğüm bir hiçlik değil, gördüğüm bir toz zerresi, kendi potansiyelini bir toz zerresi kadar küçültmüş bir topluluk, ne yaşamı anlamlandırma çabası, ne de bir iz bırakabilme, diğerleri nasıl geçmişse bu yolları öyle geçiyorlar, diğerleri nasıl anlamlandırmışsa öyle anlam biçiyolar, bu kozmos kadar bilinmez ve sonsuz beyni kilit altına alıyorlar. Yine de evrendeki bilinen en güçlü canlının onlar olduğunun farkına varmadan yaşayıp ölüyorlar, sonsuzluk içinde bir hiçlik.
Zamanı unuttum, evi unuttum, varılabilecek bir yer göremiyorum, bu yollar sonsuz, bedenimi fiziksel bir boyutla sınırlandırmıyorum artık. Sonsuz bilgi, sonsuz deneyim, sonsuz bir ben…
Sonsuz bir hiçlikte yaşayabileceğim kadar… Ellerinize sağlık, çok güzel olmuş!