Psikoloji

Yozlaştıran Etki: Güç

   Söylemeyi en çok sevdiğimiz şeylerden biri ‘Ben onun yerinde olsaydım…’ ile başlayan cümlelerimizdir. Kendimizi bu cümlelerle bir anda bir arkadaşımızın, sevmediğimiz birinin, siyasetçinin, oyuncunun, şarkıcının, annemizin ya da babamızın vs. yerine koyarken bulabiliriz. Böylece o kişinin yerinde olsaydık neler yapabileceğimizi en doğru şekilde seçtiğimizi düşünürüz çünkü sözde bunları yapmak gerçekte yapmaya kıyasla oldukça kolaydır. Ne de olsa sadece sözde kalan eylemlerdir.

Mesela iş yerinizde patronunuzun size davranışlarını düşünün. Bir azarlamasında ya da benzeri bir davranışında içinizden geçirdiğiniz ilk cümle ‘Ben onun yerinde olsaydım daha kibar bir dille söylerdim.’ gibi bir şey olur büyük ihtimalle. Peki gerçekten siz patron olsaydınız söylediğiniz gibi kibar kalabilecek miydiniz yoksa statü değişimi sizi etkileyecek miydi?

İşte Philip Zimbardo, bu sosyal statü ve normların insanlar üzerindeki etkilerini merak edip bir deney yapmaya karar verir. Belki de bildiğiniz ya da adını duyduğunuz meşhur Stanford Hapishane deneyi.

   Gönüllü (para karşılığı) üniversite öğrencileriyle yapılan bu deneyde Zimbardo bir hapishane ortamı (üniversitenin bodrum katında oluşturulmuş sahte hapishanedir) kurar. Katılan öğrencilerden rastgele seçilerek bazıları suçlu bazıları gardiyan olur. Her şeyin gerçekçi olması için -rollerin tam kavranması adına- suçlu öğrenciler evlerinden alınıp tutuklanarak hapishaneye götürülür ve tüm prosedürlerden geçerler (mahkûm numarası verilmesi, saçlarının kazınması, sağlık kontrolleri, hapishane kıyafeti giyme vb.). Böylece iki hafta sürmesi planlanan deney başlamış olur.

İlk gün gece iki buçukta aynı hapishanede olduğu gibi sayım yapılmak istenir. Daha mahkûm ve gardiyan rollerine uyum sağlayamamış gönüllü öğrenciler çok da ciddiye almazlar fakat gardiyanlar mahkumlar üzerinde bir otorite kurmak isterler. Daha sonraki sayımlarda gardiyanlar sayımı, ciddiyeti bozan mahkumlara ufak bir ceza vermeye karar verir ve şınav çektirirler. Hatta gardiyanlardan bir tanesi ileri giderek mahkûmun beline ayağına koyup şınava devam etmesini ister. Bunun üzerine daha sadece deneyin ikinci gününde mahkumlar hapishanede isyan çıkartır. İsyanı bastırmak isteyen gardiyanlar toplanır ve göze göz dişe diş mottosunu benimseyerek şiddete şiddetle karşılık verme kararı alır. Şiddetle isyanı bastırır, isyanın fikir babası olduğunu düşündükleri kişiyi hücreye gönderir ve şiddetin de etkisinin az olduğunu düşünerek diğer mahkumlar üzerinde psikolojik baskı uygulamaya başlarlar. Gardiyanlar isyana katılmayan mahkumlar için ayrıcalıklı hücre açar ve onları hapishane şartlarında en iyi şekilde yaşatırken isyana katılanların kötü hücrede onları izlemesini sağlarlar. Daha sonra da kötü hücrede yaşayan ve isyana katılanları ayrıcalıklı hücreye alarak mahkumlar arasında bir kafa karışıklığı yaratırlar. Bunun amacı mahkumlar arasında muhbir/köstebek/gardiyan yancısı dedikoduları çıkartmaktır. İşin ilginç kısmı ise gardiyanların bulduğu bu yöntemin neredeyse aynısı ‘gerçek’ hapishanelerde yıllardır uygulanan bir yöntemdir. Gardiyanlar sınırlarını aşmaya, mahkumlar üzerinde sıkı yönetimle aşırı otorite kurmaya başlamışlardır. Artık deney amacını aşıyor ama gardiyanlar, mahkumlar ve hatta Zimbardo da o kadar rollerinin etkisindeydiler ki kimse bunun farkında değildir.

Daha sonra mahkumlarda psikolojik sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Hatta 8612 numaralı mahkûm sinir krizleri geçirmeye, ağlamaya ve kontrolsüz davranmaya bile başlamıştır. Ama deneyin sahibi Zimbardo bile onun rol yaptığını düşünür. Gerçekten psikolojisinin iyi olmadığını anlamayan deney sahipleri bir de üstüne ona muhbirlik yaparsa iyi davranılacağını rüşvet şeklinde teklif eder. Ama mahkûmun durumunun iyiye gitmediğini ve diğer mahkumların da etkilendiğini gören yönetim, mahkumları aileleriyle görüştürmek için bir görüş günü hazırlar. Bunda bile ailelerin üstü aranarak içeri alınır. Artık çocuklarının ruhsal sağlığından endişe eden bazı ailelerin avukat tutmasıyla deney altıncı günde son bulur. Çünkü artık deney ve gerçeklik arasındaki çizgi birbirine karışmıştır. Deneyin bitmesinden mutlu olan ve psikolojik açıdan oldukça yıpranmış mahkumların kurtuluşları gerçekleşmiştir fakat daha sonra fikirleri sorulduğunda deneyin bittiğine üzülen gardiyanlar bile olduğu ortaya çıkmıştır ne yazık ki.

Bu çarpıcı ve oldukça eleştirilen deney bize statü ve gücün insanlar üzerindeki etkisini oldukça açık bir şekilde gösteriyor. Oysa sadece altı günde bu kadar olayın yaşanması çok şaşırtıcı değil mi? Gardiyanların rollerini bu kadar hızlı benimsemeleri, şiddet ve psikolojik baskıyı daha önce bilmedikleri ama gerçekte de uygulanan taktiklerle uygulamaları; diğer yandan suçluların ciddi manada psikolojilerinin etkilenmesi, isyan çıkartmaları ve artık hapishaneden bir daha hiç çıkamayacakları düşüncesine girmeleri…

Başta verdiğimiz örneğe dönelim. Siz bir çalışansınız ve patronunuz siz kızdığında onun yerinde olsanız öyle yapmayacağınızı düşünüyorsunuz. Evet güzel düşünüyorsunuz ama statünün sizi değiştirebileceğini -gardiyanlarda olduğu gibi- hesaba katmıyorsunuz. Terfi aldığınızda, gücünüz arttığında eski statüdeki iş arkadaşlarınıza aynı samimiyette olabilecek misiniz? Hiç sanmıyorum çünkü siz artık onlardan bir adım daha güçlüsünüz.

Düşünceler davranışa döküldüğünde her şey çok farklı ilerleyebilir, dahası güç sizi yozlaştırabilir. Zimbardo’nun başarısızlıkla sonuçlanan ve yarım kesilen deneyi aslında bize bunu gösterir. Güç; herkesi değiştirmede, farklılaştırmada, yozlaştırmada oldukça etkili bir silahtır. 

Öyleyse bir daha birinin yerinde olduğunuzu hayal ederken onun statüsünü/gücünü de hesaba katmayı unutmayın. Çünkü her an birimizin içinden acımasız bir gardiyan ya da masum bir suçlu çıkabilir.

Yararlanılan ve İnceleyebileceğiniz Kaynaklar:

*https://www.youtube.com/watch?v=dsY32DngCNc&list=WL&index=24&t=817s

*https://tr.wikipedia.org/wiki/Stanford_hapishane_deneyi

Bir Cevap Yazın